İşletmeci İzzet Çapa'nın, Habertürk'ten Hürriyet'e transferi büyük ses getirmişti. Uzun süre Kelebek ekinde röportajlar yapıp yazılar yazan Çapa'nın ismi, geçtiğimiz aylarda bir kurşunlanma olayına azmettirici olarak karıştı. Mahkemede beraat eden Çapa, o günlerde kendisinin arkasında durmadığını söylediği Hürriyet gazetesinden ayrıldı. Ardından Super Haber isimli bir sitede yazarlığa başlayan Çapa; yazılarında Hürriyet ekibinden bazı isimlere ağır suçlamalar yöneltti. Çapa; bazı yazar ve yöneticileri, gazetecilik kimliklerini kullanarak milyon dolarlık haksız kazançlar elde etmekle suçladı. Ben de 100'üncü röportajımda açıklamalarıyla ortalığı karıştıran İzzet Çapa ile Taksim'deki ofisinde buluştum...
Siz işletmecisiniz, sonra gazeteciliğe soyundunuz. Bu işin eğitimini almış onca insan varken, siz soyadınızı kullandınız. Bu adalet mi?
İletişim fakültesinden mezun olmak, iyi bir gazeteci olacağın anlamına gelmez. Mutlaka iyi gazeteciler çıkar ama okulda ahlak dersi aldığın zaman, iyi ahlaka sahip olacaksın diye bir garanti yok. 1981 yılında okul gazetesi için röportaj yaparak gazeteciliğe başladım.
ŞER İTTİFAKI YAPIYORLAR
'Tek haneli maaş alan adamların, Cihangir'de nasıl milyon dolarlık evi olabilir?' diye yazdınız. Neden böyle bir iddiada bulundunuz?
Milyon dolarlık ev alamazlar çünkü... Hürriyet'te çalıştığım dönem benim ve onların yazı yazdığı günlerin okunma oranlarına bakarsan, belki komplekslerinin sebebini anlarsın. Bunların başarılı olabilecek hiç kimseye tahammülleri yok. Bu nasıl bir şey biliyor musun? Kıvanç Tatlıtuğ ile arkadaş ol, yemeğe çık; komplekse girersin. Çünkü gideceğiniz yerde herkes Kıvanç'a bakar. Bütün dertleri buydu. Benden bu performansı beklemiyorlardı.
Mekanınızda bir cinayet işlendi ve bundan yargılandınız. Sonrasında da bir adam vurdurma olayına azmettirici olarak adınız karıştı. Neden hep bu olayların içindesiniz?
Bu işlerle bir alakam yoktu, zaten mahkemelerde ispatladım. Bana düşmanlık besleyen insanlar, bunları kendi köşelerinde yazdılar ama hiç önemsemedim. İsmimin ve Hürriyet yazarı olmamın bedelini ödedim ama onlar benim arkamda duracak erkekliği gösteremedi.
Medya küçük bir camia; Hürriyet'te birlikte çalıştığınız insanları önceden tanımıyor muydunuz? Bu durumda neden Hürriyet'e gittiniz?
Hürriyet'te yazı yazmak kötü bir şey değil. Ben gazeteye girdiğimde bir omurgaları vardı. Selim'in, Cengiz'in aile şirketleriyle çalıştığını, gazeteye başlamadan önce de biliyordum. Ama avantacılıkta bu kadar aşırı olabileceklerini tahmin etmiyordum. Sonrasında onları araştırdım. Mahsun Kırmızıgül'ün düğününde, Hürriyet Yayın Direktörü Fikret Ercan'ın nikah şahidi olabileceğini, Mahsun'ın PR işlerini yapan şirketi Selim'in eski eşi Filiz Öcal'ın yönettiğini bilmiyordum. Tabii ki Cengiz'in film şirketleriyle arasındaki ilişkiyi ve telefon hikayelerini herkes gibi biliyordum. Cengiz, Kelebek'in baş yazarı. Senin Kanal D gibi bir yayın kuruluşun varken, Star TV ve Show TV'ye kardeşin için program yapıyorsun. Bunlara dokunulmadığına göre, demek ki birilerinin bu kişilere karşı açıkları var. Selim-Cengiz ikilisi, şer ittifakı yapıyordu.
Sizden bu kadar nefret etseler Hürriyet'e transfer olmamanız için çaba sarf etmezler miydi?
Beni arayan Selim Akçin'di. Sonrasında Vuslat Hanım'la konuştuğumda ise beni üst yönetimin istediğini öğrendim.
Bu süreçte yazılarınız hiç sansüre uğradı mı peki?
'Dedemin Fişi' filmi için 'Yedi maddede neden bu filme gidilmez?' diye bir yazı yazdım. Selim Akçin beni aradı ve "Gazetede yer yok, bu yazıyı çıkarsak olur mu?" dedi. Aynı gün gazeteyi açıyorum, 'Beş maddede bu filmi neden seyretmelisiniz?' diye Cengiz Semercioğlu'nun yazısını görüyorum! Burada bir ahlak var mı?
Peki siz çok mu masumdunuz?
Eski eşlerinin üstüne şirket kurup PR'cılık yapan yayın yönetmenlerinin olduğunu, kardeşleriyle başka şirketleri ortak gösterip televizyon programı yapan, film şirketleriyle çok içli dışlı olan yazarlar bulunduğunu anlattığım bir yazı yazdım. Cengiz'e sorduğum 13 soruyu, basında okumayan biri olduğuna inanıyor musun? Bu soruları eşeğe sorsam boynu bükülür, yere çökerdi ama adamın sesi bile çıkmıyor! Ertesi gün Fikret Ercan'ı, Sedat Ergin'i, Tufan Türenç'i koluna takıp Instagram'a alkışlı, eğlenceli video koydular. Bu neyi gösteriyor?
Gazetede çalışırken iyiydi de, ayrılınca mı ahlak bekçiliği yapacağınız tuttu?
Tüm bu yaşananları, holdinge gidip bizzat Vuslat Hanım'a anlattım. Çok şaşırdı ve gerçekten bunları bilmediğini düşündüm. Saygı duydum ama ben enayiymişim!
ÇOK ŞÜKÜR GERİZEKALIYIM!
Gazeteden ayrıldınız mı, kovuldunuz mu diye tartışma yaşandı. İthamlara bundan sonra başlamanıza rastlantı mı demeliyiz?
Ben kovulmadım... Vuslat Hanım, bana "Gitmeni istemiyorum" dedikten sonra, istediğim parayı alır, orada dururdum. Bir gün reklamcıların da katıldığı büyük bir toplantı yapıldı. O gün tesadüfen imam nikahı üzerine bir röportaj yapmıştım. Cengiz Semercioğlu çıktı, "Hâlâ bazı gerizekalılar 'Yazar olacağım' diye diretiyor. Burası magazin gazetesi; dinin burada işi yok" dedi. Onur Baştürk de, "İzzet Çapa'ya iki sayfa vermeniz etik oluyor mu?" dedi. Ben de "Çok şükür gerizekalıyım; ya torbacı olup paraları cebe indirseydim ne olurdu?" dedim.
Bundan sonra medyada yer alacak mısınız?
Kendilerine amiral gemisi deseler de, bana kalırsa Türkiye'nin en kokuşmuş filikasıdır Hürriyet! Bu saatten sonra medyada yer almam ama arkadaşlarımla paşa gönlümün istediği gibi bir dijital medya kuruyoruz. Merak eden bizi takip etsin.
BENİM DERDİM KÖYLÜ KURNAZI ÜÇKAĞITÇILARLA
Bugün Hürriyet ekibine öfkelisiniz ama onlarla aynı dünyayı paylaşmıyor muydunuz?
Aydın Doğan bana ziyafet mi veriyordu? Benim Doğanlar'la ne işim olur? Benim derdim Doğan görünümlü şahinlerle. Yani amiral filikasının içinde çift çanta çalışan, köylü kurnazı üçkağıtçılarla... Hepsini tanırım ama benim arkamda duramayan Hürriyet yönetimidir. Hakkımda bir suçlama oldu, 1.5 gün nezarette kaldım ve mahkemeye çıkana kadar hiç kimse beni aramadı. Sence beni kimin araması lazım?
Yayın yönetmeninizin araması gerekirdi herhalde...
Bence de... Selim Akçin değil, beni direktörlerden biri aradı. Şimdi onlara soruyorum: İspatlanmamış bir suçtan dolayı sen benim arkamda duramıyorsan, Doğan Ailesi hakkında da vergi kaçakçısından teröriste kadar ispatlanmamış bir sürü suçlama varken, onların yayın yönetmenliğini nasıl yapıyorsun?
MAAŞIM 3 BİN LİRADAN 13 BİN LİRAYA ÇIKMIŞTI
Röportaj yaparak para kazanıyor muydunuz? Yoksa amacınız şov yapmak mıydı?
Tabii ki para kazanıyordum, aldığım maaşı açıklayayım: Hürriyet'e haftada bir gün röportaj yapıyordum, 3 bin lira maaş veriyorlardı. Para konuşmam ama kısa bir süre sonra maaşım 6 bin oldu. "Bu para beni kurtarmıyor" dedim, 10 bin lira yaptılar ama 13 bin lirada anlaştık. Aslında fena para değil. Şov olsun diye, bedavaya emek sarf edip fantezi yapar mıyız?
Yaparsınız çünkü siz ticaret adamısınız. Gazetedeki şovunuzla kendi işinizdeki kazancınızı artırabilirsiniz.
Gazetede yazmak bana her zaman zarar getirdi. Röportajlarımdan sonra haftada iki gün yazı yazmaya başladım. Beğenmediğim bir şeye, 'Beğendim' demedim. Çünkü hiç kimse benim cukkama para indirmedi! Acun Ilıcalı'yı, Hülya Avşar'ı, BKM'nin filmlerini en sert ben eleştirdim. Dolayısıyla ilişkilerim bozuldu. Sana göre; ben para almıyorum, şov yapıyorum, arkamda da bir kadro çalıştırıyorum. Böyle bir hıyar daha yer yüzüne gelmez!
Peki egonuz? Şöhret olmak, şov yapmak istemediğiniz için mi TV programları yaptınız?
Kusura bakma ama ben zaten şöhrettim. Gece hayatındaki sıradan biri değildim. Amerika'da 1.5 milyon satan Conde Nast Traveller dergisi benimle röportaj yaptı. Şöhret olmak gibi bir egom yok, hiçbir zaman da olmadı. Sadece gazeteyle anlaşırken ego yaptım. Röportajın yeri ve her hafta ana gazeteden anons edilmesi konusunda pazarlık yaptım. Bu arada 'İzzet Paşa' isimli TV programımdan da bölüm başı, fatura karşılığı 25 bin lira alıyordum.
Mekan işletmeciliğini bıraksanız bile, medyadan zengin olacak kadar para kazanıyormuşsunuz.
Mekancılıktan borcum olduğu için bu kadar çalışıyordum. (Gülüyor) Borcum olmasa, medyadan kazandığım para bana çok güzel yeterdi.
BENİ DURDURMAK İÇİN HER ŞEYİ YAPTILAR
Siz zaten tanınmış birisiniz. Hürriyet yönetiminin arkanızda durmamasını neden bu kadar çok önemsediniz?
Ben suçlanıyorsam, arkamda durmak zorundalar. Bundan kastettiğim; avukat yollamaları ya da 'İzzet suçsuz' diye yazmaları değildi. Bir geçmiş olsun telefonu bekledim. Sadece bir kişi, 'Hürriyet bu süreci yanlış yönetmiştir, sen canını sıkma' diye bana mesaj gönderdi. O kişi, Vuslat Doğan Sabancı'ydı. Yani gazetesinin yönetiminin yanlış olduğunu yazan bir patron... O mesaj hâlâ elimde. Daha sonra beni toplantıya çağırdı ve "Ayrıldığını duydum, gitmeni istemiyorum" dedi. Yer, Altunizade'deki Doğan Holding binasıydı. Vuslat Hanım, gitmemem için bir saat 15 dakika konuştu.
Madem patron sizi istiyor, yöneticileri boşveremez miydiniz?
Patronla iş bitiremezsin, yöneticilerin elindesin. Selim Akçin ve Cengiz Semercioğlu'nu kastederek, bu olaylardan altı ay önce 'Aklı selimini yitirip Ali Cengiz oyunu oynayanlar, aynı makamda çalışabileceğim insanlar değildir. Hürriyet'e veda ediyorum' diye bir tweet atmıştım. Hepsi beni durdurmak için elinden geleni yaptı. Ya onlar ya da ben; iki taraftan biri ahlaksız. Kesin olan; aynı ahlak dilimi içinde değiliz.