Bazı insanlara aşk çok yakışır. Gözlerinin içi güler. Hal ve hareketleri değişir, dünya onlar için başka döner artık. Birbirlerinin cümlelerini tamamlarlar, hayatı paylaşmayı başarma noktasında ciddi bir adım atmışlardır. Bu insanlar için birbirlerine iyi gelmiş dersiniz. Deniz Uğur ve Erdinç Gülener de öyle. İkisini de yıllardır izleyen ve tanıyan biri olarak, birbirlerine o kadar iyi geldiklerini gördüm ki, etraflarında bir mutluluk haresi vardı sanki. Haziran ayında evlendiklerinde Gülener 50, Uğur da 48 yaşındaydı. Aşkın yaşının olmadığını savunan ikili şimdi de aynı sahnede bir dram oyunuyla seyirci karşısına çıkacaklar. İkiliyle, Uygur Sanat'ın dün akşam Fişekhane'de ilk kez seyirci karşısına çıkan Unutmak adlı oyun öncesi konuştum. Hem Alzheimer için farkındalık yaratan oyunu anlattılar hem de aşklarını...
- Hayırlı olsun öncelikle. Bu oyunu sahnelemeye nasıl karar verdiniz?
- Deniz Uğur: Süha Uygur'un elinde iki kişilik birçok oyun vardı. Biz iki kişilik oyun yapmayı düşünüyorduk. Bunu Süha abiyle paylaştık. "Bende de bunlar var, bir bakın" dedi. Kısa sürede üzerinde hemfikir olduğumuz bu oyun oldu. Diğerlerinden çok farklı, vurucu ve etkileyiciydi. Bir de oyunculuk açısından bir meydan okumaydı. Çünkü birbirinden çok farklı durumları ve karakterleri aynı anda canlandırabiliyoruz sahnede. Bu da bir oyuncu için çok iştah açıcı bir şey. Farklı zaman dilimleri, farklı durumlar... Oyunun klasik bir başlangıcı, gelişmesi ve sonucu yok. Zaman atlamalarıyla seyirciyi oradan oraya sürükleyen inanılmaz bir kurgusu var. Alzhemier'ı yaşayan Tom'un hatıralarının arasında dolaşacak seyirci.
- Erdinç Gülener: Çok güzel bir oyun. 2018'de yazılmış oynanmış, ödüller almış bir oyun. Türkiye'de ilk defa oynanacak.
- Bir Alzheimer farkındalığı da var değil mi?
- D.U: Evet, öyle bir yönü var. Farkındalık mutlaka yaratacak, çünkü Alzheimer hikayesi anlatıyor. Aynı zamanda bir aşk hikayesi. Alzheimer'ı çıkarın yerine başka bir güçlüğü koyun, yine bir mücadele öyküsü izlemiş olursunuz. Hepimizin hayatında mücadeleler vardır. Alzheimer çok zor bir hastalık, bunun mücadelesini veren çok insan var ama aslolan aşk ve onun uğrunda verilen mücadele, birbirinden aşktan sevgiden, aileden vazgeçmemek... Çok güçlü cümleleri var oyunun.
- E.G: İzleyen izleyici kendinden de bir şey bulacak. Şu sorunu biz de yaşamıştık ama üstesinden gelmiştik diyecek. Ya da üstesinden gelebilirim diye güç bulacak.
- Çok dokunaklı bir oyun olacak belli ki...
- D.U: Evet. Biz provalarda gözyaşları içinde kalıyoruz.
- Karakterlerinizden bahsedebilir misiniz?
- D.U: Viv, Tom'dan başka bir karakter. Ayakları yere basan realist, gerçekçi, beyaz yakalı bir tip. Hayatı, aileyi çekip çeviren güçlü bir kadın. Muazzam bir aşkla bağlı Tom'a. Ondan kesinlikle vazgeçemiyor. İkisi de bu zıt karakterlerinden doğan çatışmalar yaşıyorlar ama o çatışmalar aşkı bitiremiyor.
- E.G: Aralarındaki aşkı da bu çatışmalar besliyor. Tom, Viv'in tersine ayakları yere basmayan bir tip. Duygularıyla yaşayan bir müzisyen, piyanist. Müzik gibi yaşıyor her şeyi. Viv'le evlendikten sonra bile yerinde durmuyor. Viv'i de kendine uydurmuş. Buradan başka ülkeye gidiyoruz deyip beraber gidebiliyorlar. Bütün dünyayı dolanıyorlar.
- Aşk yaptırır mı böyle bir şey? Cesur kararlar aldırır mı?
- D.U: Aldırır tabi aldırmaz mı? İkimizin toplam beş çocuğu var. Hayatımızın bu döneminde evlenip kocaman bir aile olmaya karar verdik. Bundan daha cesur bir karar olabilir mi? Bu cesaret isteyen bir şey. Bunu yaptıran şey de aşktır.
- Bahsettiğiniz şeyler, oyundaki karakterler de sizinle örtüşüyor mu?
- D.U: Örtüşüyor tabi ama bizim oynadığımız karakterler kadar zıtlıklarımız yok. Çoğu konuda benzerliklerimiz var ama cesaret açısından biz de cesur bir çiftiz.
- Karı koca olarak aynı sahnede olmanın avantajı oluyor değil mi?
- D.U: Kesinlikle, büyük bir avantaj. Sürece 1-0 değil 10-0 önden başlatan bir durum. Birbirimizin kimyasını, ritmini biliyoruz. İki yabancı oyuncunun birbiriyle alışana kadar geçen süreyi atlamış olduk. Dolayısıyla bu samimiyetin seyirciye daha çok geçeceğini düşünüyorum.
- Evlilik hayatı nasıl geçiyor? Hayalini kurduğunuz gibi gidiyor mu?
- D.U: Her şey olması gerektiği gibi. Tatil hayallerini yaza saklıyoruz. Onun dışında hayal ettiklerimizi fırsat buldukça yapmaya çalışacağız.
- Bu mutlu birlikteliğinizin sırrı nedir?
- D.U: Aşk ve saygı. Herkesin birbirini olduğu gibi kabul etmesi.
- Aşk, evlendikten sonra ya da belli bir yaştan sonra dönüşüyor mu sizce?
- E.G: Bence dönüşmüyor. Aşk her yaşta aşktır. Karşındakine değer verdiğin ve saygı duyduğun sürece aşkı her daim canlı tutabiliyorsun.
- D.U: Bence aşk yaşa göre değişmiyor, biz ona ayak uyduruyoruz. Hatta kişiyi biraz gençleştiriyor. Yine aynı heyecanı hissedebiliyorsun. Çünkü metabolizmanı hızlandırıyor. Belki de bizim yaşlarımızda aşkın kıymeti daha çok biliniyor.
ALZHEİMER ÇOK SİNSİ BİR HASTALIK
- Peki, oyunun adından yola çıkarak, herhangi bir unutulma korkusu yaşıyor musunuz?
- D.U: Oyundaki unutmak, çok acı bir hastalıktan kaynaklanıyor. Hem kendine hem de yakınlarında müthiş travmalar yaratıyor. Kendi çekirdek aileme çok önem veriyorum ve onlarla çok yakın ilişkilerim, sağlam bağlarım var. Arkadaş çevremle de öyle. Kariyerimden de eminim, o yüzden unutulacağımı hiç düşünmüyorum.
- E.G: Çekirdek ailemize o kadar değer veriyoruz ki gerçekten unutulacağımı sanmıyorum. Ancak Alzheimer inanılmaz sinsi bir hastalık. Çevremizde de o kadar çok ki. O hastalığı yaşayanla beraber çevresindekine de büyük bir sorun.
- Bu hastalıkla ilgili araştırmalarınız oldu mu? Neler biliyorsunuz ya da ne öğrendiniz bu hastalıkla ilgili?
- D.U: Benim aile büyüklerimden biri bu hastalığı yaşamıştı. O yüzden gözlemleme ve yakınlarından dinleme şansım olmuştu. İsyan içinde olmadan sabır, anlayış, emek ve sevgiyle ancak aşılabilecek durumlar bunlar.
- Korkutuyor mu bu durum. İleride benim de başıma gelirse diye bir endişeniz var mı?
- D.U: Hayat korkularla yaşanmaz. Onu Allah biliyor.
- E.G: Böyle bir şey başımıza gelirse ne yaparız ben de bilmiyorum. Gelirse de yaşayıp göreceğiz.
YAŞ ALMAK BİZE İYİ GELDİ
- Yaşlanıyorum diye endişe yaşıyor musunuz? Gerçi Deniz Hanım siz hep aynısınız ama...
- E.G: Hayır yaşamıyorum. 50 yaşımdayım. Tam tersi bu yaşlarım hoşuma gidiyor. Aynaya baktığımda çok daha olgun bir Erdinç görüyorum. Her anın tadını çıkarmaya başladım. Eskiden böyle yapmazdım, devamlı bir yere yetişmeye çalışırdım. Yine koşturuyorum ama bu sefer her şeyi daha bilinçli, daha tadına vararak yapıyorum. Yaşlanmayı sevdim.
- D.U: Yaş almak bana da çok keyifli geldi. Fiziksel olarak belki bir değişim görünmeyebilir ama insanın zihniyeti değişiyor, en önemlisi o. Olgunlaşıyorsun ve gerçekten ne istediğini çok iyi bilir hale geliyorsun.