GÜNAYDIN - Ayşe ÖZYILMAZEL
Kim üstüne alınmak istiyorsa alınabilir ama bu yapılan habercilik değil; olsa olsa had bilmemek, ayarının fena halde şaşması, zalimlik, sinsi sinsi can yakarak zevk alma gibi bi' şey yani. İş değil; kötülük, aymazlıktan doğan bilmişlik... Çünkü ortada bir haber yok.
Deniz Seki'ye yapılan açık seçik mobbingtir, mobbing; hem de milyonların gözü önünde...
Deniz Seki, sağlam sınavdan geçmiş mi, geçmiş. Üstelik cezaevinden çıkalı daha bir yıl olmamış. Sahnelere, müziğine, hayranlarına kavuşurken sevdiği adamla yollarını ayırmış. Bir almış bin vermiş, kalbinde duygular sel olmuş. Yeniden başlayan, yazan, üreten, söyleyen, kaybettiği günleri yakalamaya çalışan bir çocuk misali...
Dün sabah magazin programlarına bakıyorum; Deniz Seki, gece 03.00'te Etiler'deki bir çorbacıdan çıkıyor. Kapıda magazin muhabirleri... Buraya kadar sorun yok. Deniz, otomobile doğru yürürken bakın muhabir ne soruyor: "Deniz Hanım, kilo almaktan korkmuyor musunuz?"
Deniz de "Dikkat etmeye çalışıyorum" gibi bir laf ediyor.
Sonra hız kesmeyen muhabir devam ediyor: "Bu saatte niye yediniz? Diyetisyenle görüşmeyi düşünüyor musunuz?"
Deniz; bütün gün yemek yemediğini, konserinin yeni bittiğini söyleyip kibarlığını bozmayarak otomobile binip gidiyor.
Şimdi ben de o soruyu soran arkadaşa soruyorum: Arkadaşım sen Osman Müftüoğlu'nun 'Yaşasın Hayat' programının röportajcısı mısın?
Diyetisyen misin?
Şeyda Coşkun musun?
'Bu saatte niye yediniz?' sorusu nedir? Bu sorunun faydası nedir bir zahmet söyler misin? Böyle bir soru sorulur mu? Niye yiyecek; acıkmış kadın...
Hem sana ne! Sen, Deniz Seki'ye ne demek istiyorsun? İradesiz mi? Düzensiz mi? Hangi yetkiyle ve sorumlulukla bu soruyu soruyorsun? Acımasız mısın?
En eşsiz, benzersiz bulduğum soruysa, tabii ki açık ara 'Diyetisyenle görüşmeyi düşünüyor musunuz?'
Düşünür düşünmez ve bu ondan başka kimseyi ilgilendirmez.
Gecenin 03.00'ünde bir insana kameralar eşliğinde yapılan manevi bir saldırıdır bu. Tacizse, bu da taciz.
Soruyu soran arkadaş, bir anda vücut dengeleri bozulsa ve önlenemez biçimde kilo alsa ve önüne gelen herkes ona bu tip hain sorular sorsa ne yapardı? Ne hissederdi?
Özellikle kadınları dış görünüşleriyle değerlendiren, ilk görevimiz genç, ince ve bakımlı olmakmış gibi topumuza işkence edip yaşam verimimizi düşüren bu sistemden kurtulmamızın zamanı çoktan geldi.
Sırf bu yüzden genç kızlar yeme bozukluklarına yakalanıyor, yataklara düşüyor, depresyona giriyor, kendi sağlıklarıyla oynuyorlar.
Görüntü meselesi, şu hayatta aldığımız en önemli onay mı? Yüzüne botoks yaptırmayana, kırışıklıklarını sevene bile aklını oynatmış gibi bakıyoruz. Hepimizi aldı bir gençleşme, incelme, beğenilme telaşı... Debelenip, acı çekip, mutsuzluğun dibine vurup vurup asıl varlık sebeplerimizi unutuyoruz. Ve neden kıymetli olduğumuzu, neler başarabileceğimizi de...
Sonra gecenin 03.00'ünde Deniz Seki gibi bir müzisyene, kapıdaki muhabir 'Neden yemek yediniz? Diyetisyene gitmeyi düşünüyor musunuz?' gibi sorular sorabiliyor işte.
Onu kırıyor, döküyor, hatta suçluyor, eksik görüyor... Hiç düşünmüyor, 'Benim bu soruya hakkım var mı?' diye...
Yok kardeşim, yok!
Kimsenin kimseye böyle sorular sormaya hakkı yok!