Altı aylık kaçışın ardından yakalanarak ikinci kez cezaevine gönderilen Deniz Seki, bir dönem aynı yarışmada birlikte jüri üyeliği yap
tığı Armağan Çağlayan'a konuştu. Armağan Çağlayan, Deniz Seki'yle olan görüşmesini yazdı.
Çağlayan, Deniz Seki'ye Bayhan ile ilgili iddiaları sordu. Seki ise, Bayhan'ın cezaevine gitmediğini ancak giderse görüşeceğini söyledi.
İşte Çağlayan'ın Seki ile görüşmesi:
İnfaz koruma memurlarının eşliğinde Deniz Hanım giriyor, kapıdan. Makyajsız. Dupduru bir güzelliği var. Üzerinde gri eşofman bir takım. Elinde dosyalar. Merak edenler için söyleyeyim, hala zayıf ve formunu koruyor. Gülüyoruz birbirimize karşılıklı. İçten, sıcacık. "Geldiğin için çok teşekkür ederim" diyor. Her zaman olduğu gibi zarif ve kibar.
İkimiz de telefonlara uzanıyoruz. Çalışmıyor. Deniz Hanım dönüp infaz koruma memurlarına telefonların çalışmadığını söylüyor. Memur telefonu açmaya gidiyor. Bir süre sonra telefon çalışmaya başlıyor. Şimdi daha iyi duyuyoruz birbirimizi.
Konuşmaya başlıyoruz.
"Nasılsınız?" diyorum.
"Burada ne kadar iyi olunabilirse, o kadar iyiyim" diyor. "Buna bir sınavdan geçiyorum falan demeyeceğim. Çok sıkıldım böyle düşünmekten. Sınav ise neden hep ben sınavdayım" diyor. Karşılıklı gülüşüyoruz. O kendini geliştirme kitaplarının, pozitif düşünce gücünün falan yerle bir olduğu an, bu an galiba. Karşılıklı gülüşüyoruz.
DENİZ SEKİ BÖYLE TAHLİYE OLMUŞTU
Ama umduğumdan çok daha iyi bir Deniz Seki var karşımda. Güçlü. Kendinden emin.
"Sezen Aksu'nun ve Haldun Dormen'in mektupları çok iyi geldi bana" diyor. "Haldun Abi mektubunda, lütfen yaz Deniz'ciğim sana iyi gelecek yazmış. O mektubu okuyana kadar tek kelime bile yazamıyordum. Kilitlenmiştim.
Mektubu bitirir bitirmez, elime bir kağıt kalem aldım ve yazmaya başladım" diyor. Elinde getirdiği dosyaları göstererek.
Sanıyorum bir roman yazıyor. "Ne yazıyorsunuz?" diye sormuyorum açıkçası.
"Memur koğuşunda kalıyorum, Koğuştaki bir matematik profesörü ile İngilizce çalışıp, İngilizcemi ilerletiyorum, yazıyorum, sevenlerim bir sürü kitap yolladı, ranzamın üst katını kütüphaneye çevirdim, okuyorum" diyor. Cezaevi böyle bir yer sanırım. İmkansızlıkların içinde, kendine imkan yaratabilme yeri.
"Beste yapamıyorum, ses kayıt cihazım yok, ama Adalet Bakanlığı'na başvurduk, önümüzde ki hafta kayıt cihazım gelir, ben de beste yapmaya başlarım" diyor.
Şarkısının ne kadar çok tuttuğunu anlatıyorum, radyolarda sürekli "İyisin Tabii" çaldığını söylüyorum. Gözlerinin içi gülüyor. "Hem dijitalde hem de cd çok satıyormuş" diyor. Keyifleniyoruz. Kendi klibini seyrederken, ne kadar yabancılaştığını anlatıyor, sanki başkasını seyreder gibi seyrettiğini anlatıyor. Bu kez hüzünleniyoruz.
"Anayasa Mahkemesi'ne yaptığınız bireysel başvurudan haber var mı?" diyorum.
"Hayır" diyor. "Ama Özel Yetkili Mahkeme'lerden ceza alarak hala tutuklu kalan bir tek ben varım" diyor. Aslında şu anda hala "hak ihlaline" uğruyor Deniz Seki. Anayasa Mahkemesi, en kısa sürede bireysel başvuruyu sonuçlandırır umarım.
Sonra tanıdıklar, dostlar, arkadaşlar, selamlar...
Tam bu sırada gazetelerde bir haftadır çıkan Bayhan haberlerini soruyorum. "Bayhan'ın sizi ziyarete geldiği ve kabul etmediğiniz doğru mu, dün her yerde bu haber vardı" diyorum. "Hayır yok öyle bir şey. Gelmedi. Ama gelirse tabii ki görüşeceğim" diyor.
İnfaz koruma memuru geliyor. Görünce anlıyorum ki vakit tamam.