Bir asker için psikolojik açıdan en zor görev ne olabilir? Bir sürü zor görev var ama en zoru hangisi? Onu çaresiz bırakacak, ruhunu altüst edecek bir görev... Hiç tanımadığı bir ailenin kapısını çalmak ve onlara "Oğlunuz ya da eşiniz savaşta, çatışmada hayatını kaybetti" demek olabilir mi? Şehitlerin cenaze törenlerini aklınıza getirmeyin, daha öncesine gidin. Ölüm haberinin ilk alındığı andaki tabloyu hayal edin. Bir babanın ağlayarak omzunuza yaslandığını, bir annenin bayıldığını ya da size hiç inanmadıklarını, "Yalan söylüyorsun" dediklerini düşünün... Ben bunları bu yıl 'En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu' (Woody Harrelson) ve 'En İyi Senaryo' dallarında Oscar'a aday gösterilen 'The Messenger' filmini izlerken düşündüm... Film, demin bahsettiğim görevi yapmak zorunda olan iki ABD'li askerin öyküsünü anlatıyor... Askerler yanlarında çağrı cihazı taşıyorlar, ölüm haberini en önce bildirmek için... (Acaba bizde de aynı yöntem mi uygulanıyor?) Bir baba, bir hafta sonra eve dönecek olan oğlunun Irak'ta öldüğünü öğrenince askerlerin yüzüne tükürdü, onlara vurdu. Bazısı ise ölüm haberini metanetle karşılıyordu. Ben Foster ve Woody Harrelson'ın abartısız, sade ama muhteşem oyunculuklarıyla değer kazanan 'The Messenger', savaşın anlamsızlığını konu alan çok sarsıcı bir film. Tabii filmi izlerken ister istemez "Ne işiniz var Irak'ta, Afganistan'da" diyorsunuz. Ya bizimkiler! Kendi topraklarında ölüyorlar yıllardır. Yıllardır haber bültenlerinde şehitlerin cenaze törenlerini izliyoruz ama böyle mükemmel senaryolar yazmak hiç aklımıza gelmiyor. Hiç yaratıcı bir fikir olmayacak ama bence 'The Messenger'ın acilen yerli versiyonu çekilmeli... Böyle bir film, 'Demokratik Açılım'a büyük katkıda bulunur.