Ekran karşısında tutulup kaldım. Tırnaklarımı koltuğa sapladığımı, dişlerimi çenem ağrıyacak kadar kilitlediğimi daha sonra fark ettim.
Perşembe gecesi size tavsiye ettiğim 'Free Solo' belgeseli için National Geographic ekranı karşısındaydım.
Belgeselin önce BAFTA, sonra da Oscar'da neden en iyi belgesel ödülünü kazandığını öyle iyi anladım ki...
İKİ KEZ DÜŞTÜ
Dünyanın en ünlü dağcılarından Alex Honnold'un Yosemite Ulusal Parkı'ndaki El Capitan kayasına hiçbir emniyet kemeri kullanmadan (serbest stil) tırmanışı, benim gibi ekran başındaki herkesi büyüledi. Alex, önce kendine rota belirlemek ve antrenman yapmak için 930 metre yüksekliğindeki dimdik bir duvar gibi duran kayaya ip ve teçhizatla tırmandı. Tam iki kez 10 metreden düştü. Belini ve ayak bileğini sakatladı. En büyük güçlüğü, ikinci etaptaki cam gibi bir granit kaya bölümünü geçerken yaşıyordu.
Bütün ağırlığını, bir anlığına sadece baş parmağının taşıması gerekiyordu.
Deneme öncesinde Alex'in beynine elektrotlar bağlayıp nasıl bir düşünce yapısı içinde olduğunu anlamaya çalıştılar.
Çünkü üzerinde yürüyeceği keskin bir kılıçtı. Ya başaracak, ya ölecekti... Duygu eşiğinin çok yüksek olduğu ortaya çıktı.
Yani hastalık derecesinde soğukkanlıydı.
Onu uyarabilmek için büyük bir ruhsal travmaya ihtiyaç vardı. Sonradan, duygularının nasıl 'kireç bağladığı' ortaya çıktı.
Anne ve babası çocukken ona hiç sevgi ve ilgi göstermemişti.
Alex, yapayalnız bir çocukluk geçirmiş, bu nedenle kendini dağlara vermişti.
Bir sözü beni çok etkiledi: "Ben birine sarılmayı bile 23 yaşında öğrendim. İnsanlara nasıl sarılmam gerektiği konusunda ayna karşısında defalarca prova yaptım..." Sonunda Alex, ipsiz tırmanışına başladı. Dile kolay, tam 930 metre. Dimdik bir kayaya, hiçbir teçhizat olmadan sadece el ve ayaklarının gücüyle tırmanmak...
Bir ara belgeseli çeken yönetmen bile monitöre bakamayıp kafasını çevirmek zorunda kaldı. "Bunu izleyebileceğinize inanamıyorum" dedi.
Sonunda Alex başardı.
El Capitan'a ipsiz tırmanan ilk insan oldu... Belgesel bitti, bütün gece Alex'in neyi başardığını düşündüm. Kahraman mıydı, yoksa deli mi? İnsan azminin neleri aşacağını mı ispatlamıştı, yoksa yapayalnız bir çocuk olarak hiçbir zaman tırmanamadığı baba kucağının intikamını dağlardan mı alıyordu?
İçindeki arzuları bastıramadığı için 'düz duvara tırmanmak' bu olmalıydı...