İki haftadır her sabah ekran karşısında tir tir titriyorum.
Hayır, Sibirya soğuğu değil beni titreten, Müge Anlı'nın programında her gün ayrı dehşet, vahşet iddiasıyla gündeme gelen Palu Ailesi...
Dolandırıcılık, gasp, cinayet, tecavüz... Aile üyeleri birbirlerini hemen her gün bu kan donduran iddialarla suçluyorlar.
İspirto içirilerek öldürülen çocuklar, birbirini taciz eden üvey kardeşler, ağaca bağlanarak işkence edilip öldürülen gelinler, uyurken erkeklere ilaç verip tecavüz eden ablalar, cinci hocalar, içine cin girdiği iddiasıyla katledilen kadınlar, lanetli olduğu için girilemeyen evler...
Günlerdir Kocaeli'de, olayların geçtiği alanlar kazılıp duruluyor. Bulunan bir kemiğin, öldürüldüğü iddia edilen Meryem'e ait olup olmadığı araştırılıyor. Gökyüzünde drone'lar, aşağıda muhabirler, canlı yayında herkes gözleri fal taşı gibi açılmış halde bir korku filminden daha fazlasını izliyor.
Bu program başlı başına bir sosyoloji tezi olmayı çoktan hak etti. Bu ülkenin uzmanları, aydınları, fikir önderleri, her gün birbirimize sorduğumuz "Nasıl bu hale geldik?" sorusuna yanıt bulmak için bir araya gelip bu programın her karesini ince ince analiz etmeli.
Beni asıl endişelendiren ise bu dehşet verici olayın, sosyal medyada 'mizah konusu' olarak değerlendirilmesi...
Yani insanlarımız, bunca kan donduran olay karşısında gülüp eğlenecek, espri üretecek kadar 'plastik' bir kalbe sahip hale gelmişler. Bence asıl düşünmemiz gereken büyük meselemiz de bu...
Çevreyi kirleten poşetleri markette 25 kuruşa satıp önlem aldık da, vicdanları kirleten 'kalplere sarılı plastik poşetlerden' nasıl kurtulacağız?