Artık hepimiz biliyoruz, darbeler öyle eskisi gibi klasık yöntemlerle gerçekleşmiyor.
Militarist güçlerin tankları sokağa çıkarıp radyoevlerinin kapısına dayandığı günler çok gerilerde kaldı. Artık post modern darbeler, internet üzerinden dijital olarak yapılabiliyor.
Bir tek görüntü ya da ses kaydının medyaya ya da sanal âleme sızdırılmasıyla; yönetimleri değiştirmek, en güçlü iktidarları bile alaşağı etmek mümkün görünüyor. Ama her daim 'uyanık' kalanlar, dik durup eğilmeyenler, vatan sevgisini her türlü menfaatin üstünde tutanlar; bu darbeleri dirayetle savuşturabiliyor. İşte Darbe filmi de ipleri dışarıda kuklaların, Türkiye'de bir MİT müsteşarı üzerinden iktidarı nasıl ele geçirmeyi denediklerinin hikayesini anlatıyor.
FİDAN'IN SIRLARI
Deneyimli gazeteci Avni Özgürel'in senaryosunu yazdığı, Yasin Uslu'nun sıra dışı yönetmenliğiyle dümene geçtiği Darbe'yi dehşet ve ibretle izledim. Özgürel lafı hiç dolandırmadan 'dan dan' söylemiş.
Bu sahici yalınlık, filmin izleyici üzerindeki etkisini muazzam artırmış.
Seyircide, gerçekliği şüphe uyandırmayacak hikayeyi, sanki MOBESE kamerasından izliyormuş hissi uyanıyor.
Hep söylerim; benim kuşağımın ileride torunlarına anlatacağı çok şey var. Bizler, üzerinde yürüdüğümüz yer kabuğunun altından nasıl lav aktığını sonradan gören, duyan bir nesiliz. Darbe filmi de işte bu yeraltı lav ırmağına sondaj yapıyor. Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ile beraber terörü bitirmek üzerine and içen, bu zorlu yola hiç tereddütsüz 'başını' koyan, hem mesleki, hem hayati risklerin cirit attığı bu yolda onunla kader birliği yapan MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın ve dolayısıyla Başbakan ile Türkiye Cumhuriyeti'nin nasıl tuzağa düşürülmeye çalışıldığı, olanca açıklığıyla gözler önüne seriliyor. Oslo görüşmelerinin medyaya sızdırılmasının ardında yatan haince planlar ile beraber; yargının, emniyetin içine yuvalanan vatan hainlerinin akla hayale gelmeyecek kumpaslarının tek hedefinin 'istikrar' ve 'istiklal' olduğu ortaya çıkıyor. Önce Fidan'ı, sonra Erdoğan'ı 'vatan hainliği' ile suçlayıp 'önyargılı yargı' önüne çıkararak, düşledikleri darbeyi gerçekleştirmeyi planlayanların ipliği bu filmle birer birer pazara çıkıyor.
Böylesine zor bir yapımı bu denli etkileyici bir üslupla perdeye taşımak, ancak deneyimli ve yürekli gazetecilerin işi olabilirdi. Kadroda isimleri geçen Avni Özgürel ve Pertev Atasay bu bağlamda prodüksiyon için büyük 'avantaj' oluşturmuş. Gazetecilerin bolca parmak izi bıraktığı filmin içinde bir de önemli 'haber' var. MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın neden terörü bitirmek için her türlü tehlikeyi göze aldığı, filmin ilk 10 dakikalık bölümünde ortaya çıkıyor.
Hikayeyi burada deşifre edip izlemeyenlerin keyfini kaçırmak niyetinde değilim.
Ama genç bir subayken Güneydoğu'da kardeşin kardeşe nasıl kırdırıldığına bizzat kendi gözleriyle şahit olan Fidan'ın yaşadığı bu travmanın nasıl bir 'misyona' dönüştüğüne çok şaşıracaksınız.
TRT YAYINLAMALI
Oyunculukların tümü için 'harika' diyeceğim. Cansel Elçin, oyunculuk potansiyelinin sadece romantik salon erkeği rolleri ile sınırlı olmadığını dosta düşmana göstermiş. Belli ki 'MİT Müsteşarı' rolüne bürünmeden önce Hakan Fidan'ın hem vücut dilini, hem de karakter özelliklerini çok iyi gözlemlemiş. Şemsi İnkaya, 'Yurt dışındaki şer odaklarının hizmetindeki eski vali' (Kim olduğunu ve nasıl öldüğünü hatırlatmama gerek var mı?) rolünde yine döktürmüş. Öykü Çelik bu kez çok farklı. Bir de 'Amir' rolündeki Murat Atik adlı oyuncuyu keşfetmek büyük keyifti doğrusu. Tek canımı sıkan, böylesine önemli ve başarılı bir filmin, ölü sezonda boş koltuklara oynaması... Filmin sponsorlarından TRT'nin; bu filmi, vizyondan kalkar kalkmaz ekranına taşımasını diliyorum.
Hatta o da yetmez; 'Darbe' bir 'pilot film' olarak kabul edilmeli ve kısa zamanda dizisi yapılmalı. Ekranda bugüne kadar derin devlet ve istihbarat örgütlerini eksen alan çok sayıda dizi yayınlandı. Pek çoğu, gerçek hayattan 'esinlenilen' hikayeleri konu alıyordu. Ama 'Darbe' öylesine gerçek ki, araya hayali öykücükler sıkıştırmaya, ağdalayıp lastik gibi uzatmaya hiç mi hiç gerek yok. MİT ile güdümlü yargı ve paralel emniyeti karşı karşıya getiren bu sürecin perde arkası, sıradan vatandaşa en iyi 'dizi yoluyla' anlatılabilir diye düşünüyorum.
Tavsiyem; her gün şehit cenazelerine ağladığımız şu dönemde, 'ağlamanın yetmeyeceğini' idrak etmek ve terörün ardında nasıl bir uluslararası şebeke olduğunun bir kez daha ayırdına varmak için salonların yolunu tutmanız. Zira bu ülkede barış sürecine çıkan yolun nasıl mayınlarla dolu olduğunu görmek için bazen gerçeklerin zihnimize 'darbeli matkap' ile sokulması gerekiyor...