En son Yeni Zelanda'daki cami baskınından sonra yazmıştım, 'Sosyal medyada herkesin her an canlı yayın yapması engellenmeli' diye. Zira o katil, cami saldırısını YouTube üzerinden canlı yayınlamış, vahşetini tüm dünyaya izletmişti.
Benzer bir durum Rusya'da gerçekleşti. Ülkenin en popüler YouTuber'larından biri canlı yayındaydı. İzleyicilerden biri, "Yanındaki kız arkadaşını iç çamaşırlarıyla balkonda bekletirsen sana 1000 dolar veririm" dedi. Genç, biraz da alkolün etkisiyle kız arkadaşını zorla balkona çıkartmaya çalışırken, kızcağız "Yapma, hamileyim" diye çığlık atıyordu. Kız, eksi 15 derecedeki balkonda hipotermiden hayatını kaybetti. Onun öldüğünü anlayan YouTuber, üzerine battaniye örtüp, koltuğa yatırdı ve polisi aradı. Canlı yayın, sağlık ekiplerinin eve ulaşıp, maktul için ölüm raporu yazmalarına kadar devam etti. O YouTuber tutuklandı. Ama sitesi hâlâ faaliyette...
Çağımızın en hızlı yayılan ve aşısı bulunamayan psikolojik hastalığı bana göre 'tık alma ve takipçi toplama ihtirası'... Bu uğurda insanlar kendilerinin ve başkalarının hayatını riske atmayı bile göze alıp, akla hayale gelmedik çılgınlıklar yapıyor.
Ülkemizde sosyal medya yayınlarının hukuk çerçevesine oturtulması için özverili bir çalışma yapılıyor. Paylaşım platformlarının yayınlardan sorumlu tutulabilmesi için Türkiye'de bir temsilci bulundurulması zorunlu hale getiriliyor. Bir ay içinde bu yükümlülüğünü yerine getiremeyenlere erişim engellenecek. Gelin görün ki, bu en masum hukuk çabası bile bazıları tarafından 'demokrasiye ve fikir özgürlüğüne kısıtlama getirmek' olarak algılanıp, şiddetle eleştiriliyor. Oysa her zaman bu köşede savunduğum gibi, fikir özgürlüğü, yayın hürriyeti başka, bu yolları kullanarak topluma zehir saçmak başkadır.
Eğer bu ayrım konusunda bir an önce bilinçlenmez ve gerekli önlemleri almazsak, canlı yayında daha çoook cinayet izleriz.
Şahane bir opera binası
Yapımı yılan hikayesine dönen ve yıllardır tamamlanamayan Ankara'daki opera binası, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın hassasiyeti ve hızlandırıcı talimatları sayesinde tamamlanarak hizmete girdi.
Pandemi nedeniyle henüz gidip görme fırsatım olmadı ama en kısa zamanda orada bir konser izlemek istiyorum. İzlerken de düşüneceğim: Bu ülkeye bir çivi bile çakamayanlar, mevcut iktidarı ise gerici, kültür-sanat düşmanı olmakla itham edenler, içinde farelerin cirit attığı Emek Sineması'nın, Taksim'in ortasında mimari bir çirkinlik anıtı olarak yıllarca içimize kasvet veren AKM'nin yıkılıp, yerlerine şahane birer kültür-sanat mabedi inşa edilmesine karşı çıkıp, ayak diretenler nerede diye...
Televizyonda izledim. Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nın şefi ve sanatçıları bu enfes mekandaki ilk konserden nasıl da büyük keyif alıyor, nasıl huşu içinde izleyenlere de bu müthiş mutluluğu geçiriyorlardı. Biliyorlardı ki, bu ülkede kültürün, sanatın, sanatçının bir dostu var.
Teşekkürler Cumhurbaşkanım...
Olmadı Tarkan
Tarkan, sosyal medya hesabından minik kızı ile markette alışveriş yaptığı bir görüntüyü paylaştı. İlk bakışta son derece sevimli bir aile fotoğrafı gibi görünüyordu. Ama bu pandemi sürecinde küçücük bir bebeği markete sokmaktan daha riskli bir durum olabilir mi? Üstelik çocukların market ve alışveriş merkezlerine girmelerinin yasak olduğu şu günlerde...
Toplumsal konulara duyarlılığıyla tanıdığımız Tarkan böyle bir gaflete nasıl düştü anlamadım.
Gaf kürsüsü
Söylemezsem Olmaz yorumcusu Bircan Bali'den Sadakatsiz dizisinde Derin'i oynayan Melisa Sözen'e ilginç övgü: "Sokakta görsem tokatlayacağım neredeyse. Tebrikler oyunculuğuna."
Zap'tiye
İyi hoş da, 65 yaşa kısıtlama varken Noel Baba nasıl gelecek? Yazık değil mi yılbaşını umutla bekleyen onca çocuğa?
Ne demiş?
Show TV muhabiri: "Misafirliğe gidiyor musunuz?" Sokaktaki vatandaş: "Gider miyim hiç! Evde lavaboya gitmiyorum korkudan..."