İlk gelişimde daha çok sevmiştim Berlin'i ancak bu sefer ne tadı vardı, ne de tuzu... Belki de mevsimsel bir hata yaptım; eksi derecelerdeki havada şehri dolaşmak, pazar günleri sokakların bomboş olması, hiçbir restoranda kredi kartı geçmemesi gibi mevzular üst üste gelince Berlin çekilmez oldu. Bir daha gider miyim bilinmez... Peki şehirde başıma neler geldi öğrenmek ister misiniz? İşte Berlin notlarım...
Şehirde eğlence hayatı cuma gecesi zirve yapıyor. Kapısında metrelerce kuyruk oluşan Berghain, insanları içeriye almıyor. Tabii defalarca aynı kuyruğa girip hırslanıyorsunuz. Ben de o kuyrukta bekleyenlerden biriydim ama nafile; iki defa kapıdan çevrildim. Üstüm başım fazla düzgünmüş, arkadaşım öyle diyor. Daha pis, salaş, hatta bitik bir görüntüye sahip olmak gerekiyormuş. Bu mekanda partiler cuma gecesi başlıyor, salı sabahına kadar devam ediyor. İçeri girenler birbirine 'Saat kaç?' değil, 'Bugün günlerden ne?' diye soruyor. Burada ne havalı topuklu ayakkabılar iş yapıyor, ne de pahalı çantalar... Unutmadan; mekana gündüzleri de girilebiliyor. Hatta bazıları pilates taytlarıyla gidip "Bugün Berghain'de spor yapacağım" diyor. Dans ederek kalori yakıyorlar. Mekanın en favori olayı ise; içeride satılan dondurmalar...
Berghain
Berlin'in en gıcık ve en sıkıcı günü pazar... O gün tüm alışveriş merkezleri, butikler, mağazalar, aklınıza gelen her yer kapalı. Sadece gün içinde karnınızı doyurabileceğiniz restoran ve kafeler açık. Eğer alışveriş için Berlin'e gidecekseniz, pazar gününü es geçin. Şehrin belki de en güzel yanı; kahvaltı mekanları... Daha önceki gelişimde House of Small Wonders'a hayran olmuştum. Bu kez en sevdiğim yer ise Roamers oldu. Mekana rezervasyon yaptırmadan, elinizi kolunuzu sallayarak gidebilirsiniz ancak en az yarım saat bekleyeceğinizi unutmayın. Hem de buz kesen havada, kapının önünde... Oturduğunuzda da, sırada bekleyen ve masadan kalkmanız için gözünüzün içine bakan insanlar sizi çileden çıkarabiliyor. O yüzden Almanlar gibi biraz umursamaz olmanız gerekiyor. Yoksa şehirdeki turistler sizi çığrınızdan çıkarabilir!
Berlin'de sokak lezzetlerini de keşfettim.
Şehirde alışveriş yaparken karşınıza çıkan en büyük sorun, AMEX kredi kartlarının geçerli olmaması. Cebinizde mutlaka başka bankaların kredi kartlarını taşımanız gerekiyor. Bir diğer mevzu ise nakit para... Restoranların çoğunda nakit ödeme yapmanızı istiyorlar. Bugüne kadar birçok turist aynı para sorununu yaşamış; o nedenle mekanlardaki görevliler bu duruma alışık ve sizi en yakındaki bankamatiğe yönlendiriyorlar.
Şimdi dönüş yolundayım ve bu hafta itibariyle sağlıklı yaşama geri dönüyorum. Diyet dönemine giriyorum çünkü Ocak ayında Miami-Tulum arasında mekik dokuyacağım. Orada sıcak havalarla karşılaşmadan önce zayıflamak lazım tabii...
Made in Berlin
EN HAVALI VİNTAGE DÜKKANI
Berlin'de beni mutlu eden tek bir şey oldu. Bu şehre gittiğinizde hemen Made in Berlin adlı mağazayı bulun. İçeri girdiğiniz anda burnunuza keskin bir vintage kokusu gelecek ama aldırmayın. İçeride eşsiz, tasarım harikası kıyafetler göreceksiniz. Fiyatlar ise oldukça uygun; 60- 100 Euro arasında ceketler, paltolar, ayakkabı ve çantalar var. Üç deri ceket ve bir paltoyu bavuluma sıkıştırdım! İstanbul gece hayatının en havalısı, fiyakalısı ben olacağım, iddialıyım!
TÜRK İŞİ VEGAN DÖNER: VÖNER
Kabul ediyorum; biz Türkler resmen şehri ele geçirmişiz. Hatta etli ve tavuklu dönerin yerine alternatif yaratıp yeme-içme trendlerine yön vermeye başlamışız. Sağlıklı yaşamayı kafasına koyanlar artık vegan döneri tercih ediyor. Adı da kulağa komik gelebilir: Vöner! Ben tadını çok sevdim; hatta bildiğimiz dönerden ayırt edemedim. Ah biz Türkler, nasıl da her yola ayak uydurabiliyoruz...