Emine Bulut'u yazmadım.
Çünkü yazamadım. Eski kocası tarafından boğazı kesilip ölmeden önce kanlar içinde "Ölmek istemiyorum" diye feryat eden o kadın ve "Lütfen ölme anne" diye yalvaran çocuğunun görüntüsü karşısında bu kez kalemim buz kesti.
Kadın cinayetleri hakkında o kadar çok şey yazıp söylemiştim ki, artık benim de nefesim kesildi. Anladım ki, vicdanı söküp alınmış eski koca müsveddelerini 'insan olmaya' ikna etmek için ne kalem yeter, ne mürekkep... Uzun yıllardır kendimi bir yazar olarak hiç bu kadar çaresiz ve yetersiz hissetmemiştim.
Geriye tek cümlem kaldı:
Allah, insanların yüreğinden vicdanı eksik etmesin.
Amin...
Katiller için Allah'a yalvarmaktan başka çarem yok. Ama o vahşete müdahale etmek ya da polise haber vermek yerine cep telefonları ile görüntüleri çekenlere diyecek iki çift sözüm var...
Dün haber bültenlerinde bir olayı daha ibretle izledim. Evli çift, bir grup genç ile tartışıyor.
Adam boğazından bıçaklanıyor.
Yaralı halde kendini bıçaklayanın peşine düşüyor. Ama gücü yetmiyor, son bir yumruk yiyip kaldırıma yığılıyor. Bu arada karısı, kaçmaya kalkan gençlerin otomobilinin önüne yatıyor. İçlerinden biri iniyor, kadını kaldırıma savuruyor, basıp gidiyorlar.
Görüntüler tıpkı Emine Bulut olayında olduğu gibi dakikalarca sürmesine rağmen müdahale eden yok. Tek yaptıkları, olan biteni 'tüm ayrıntısıyla' görüntülemek.
Herkes her olayda tabancanın, bıçağın önüne atılsın demiyorum tabii ki. O kafeteryadaki bir sandalyeyi kapıp eli bıçaklı cani kocanın kafasına indirmeye gücünüz ya da yüreğiniz yetmeyebilir.
Ama o cep telefonuna önce polisi aramak için davranın kardeşim...
Evet, cep telefonu görüntüleri pek çok olayın aydınlatılmasına yardımcı oluyor. Ama aynı zamanda bizi eyleme geçmekten alıkoyuyor. Bu özelliğiyle cinayete, vahşete, şiddete, tacize, tecavüze yardım ve yataklık etmemize yol açıyor.
Haber bültenine görüntü yetiştirme telaşı ve akşam kahvedeki arkadaşlarınıza "Bakın bunu o kanala ben gönderdim" diye övünme kaygısı, insanlığınızın önüne geçmesin lütfen...