Erkek egemen sinema sektöründe kadın olmak zordur ama Bosnalı yönetmen ve senarist Aida Begic tam bir devrimci. 90'larda Bosna'da savaş mağduru olmasına rağmen, sinema alanında kariyer yapmış, akademisyen olmuş, Batı'nın tabularını yıkarak daha önceki filmiyle Cannes'da ödül almış. Begic, Türkiye'de yaşayan Suriyeli yetim çocukları konu alan 'Bırakma Beni' filmini sinemaseverlerle buluşturdu ve bu filmle Oscar aday adayı olmayı başardı. Başarılı sinemacı sıra dışı yaşam öyküsü ile yeni filmini anlattı:
Hayatımda pek çok olumsuzluk yaşadım ama kötü şeyleri hep iyi tarafından görmeye çalıştım. Savaş dönemini yaşadığım halde, mizah benim hayatımı kurtardı diyebilirim. Sinemayı gerçek hayat gibi düşünmeye çalışıyorum ve filmlerimde mizaha yer veriyorum.
Bu kadar güçlü kalmayı inancıma borçluyum. Evet, savaş hayat boyu taşıyacağım manevi bir iz bıraktı ama hayata karşı bakışımı da yumuşattı. Çünkü sahip olduğunuz şeylerin bir gecede yok olabileceğini anlıyorsunuz. Hatta yiyebileceğiniz yemeğinizin olmasına bile şükredebiliyorsunuz. Çünkü dört yıl boyuncu açlık çektim.
KURBAN OLMAYA HAZIRIM
Başı örtülü bir film yönetmeni insanlara ilginç geliyor. Başlarda kimse bu konuda mutlu değildi. Hatta aşırı seküler kesimler, başımı kapatacaksam evde oturmamı söylüyorlardı.
Başı örtülü kadınları temsilen başarıya giden yolda öncü olduğumu düşünüyorum. Tüm mermileri, bombaları üzerime çekmeye ve kendimi kurban etmeye hazırım. Ciddi bir aktivistim. Kadınların, kendilerine güvenlerinin ve eğitimlerinin olmasının önemli olduğunu düşünüyorum. Kendi istedikleri yaşam tarzlarını yaşayabilmeleri ve kadına şiddetin bitmesi için uğraşıyorum,
Sürekli inancımla ilgili sorgulanmak zor olabiliyor. Mesela benim yaşadığım yerde bana köylü kadını gözüyle bakıyorlar ve gerici olduğumu düşünüyorlar. Pek çok insan baş örtüsünü zorla takmadığım gerçeğini kabullenemiyor. Kendimi biraz da gizlenmiş hissediyorum. Bu da gözlem yapmama fırsat veriyor. Bir yönetmen için iyi bir pozisyon.
Sivil toplum kuruluşu Beşir Derneği, sınırdaki yetim çocukların yaşadıklarını gördükten sonra birlikte bir film yapabileceğimizi düşünmüş. Suriye Savaşı'nı Bosna'dan takip ediyordum ve acı çeken Suriyeliler için bu film fikrini fırsat olarak gördüm. Türkiye'de 4 milyon kadar Suriyeli mülteci var ve hiçbir etnik filtreleme yapmadan herkese kucak açtınız. Bu başka hiçbir yerle kıyaslanamaz ve pozitif anlamda oldukça sıra dışı bir durum.
Bu film, duygusal olarak beni zorladı. Kadroyu o acıları gerçekten yaşayan çocuklardan oluşturduk. Onların yaşadıklarını bilmeden, sadece gözlerine bakmak bile yıkıcıydı. Yetişkinlerin yarattığı kaosun çocuklara acı çektirmesinin izahı asla olamaz. O çocukları gördükten sonra iki çocuğumu da çekimlere götürdüm çünkü kendileri kadar şanslı olmayan çocukları görerek bu gerçekle yüzleşmek zorundalar.
Savaştan önce Yugoslavya zamanlarında, politik sebeplerden dolayı Türkiye bize tehlikeli bir yer olarak gösteriliyordu. Savaştan sonra Türkiye'ye gelmek istediğimde ailem korkmuştu. Benden sonraki yıl onlar da İstanbul'a geldiler ve çok beğendiler. Kendilerine söylenilen yalanlar ve beyin yıkamalara rağmen Türkiye'ye karşı önyargılarını kırdılar. Onlar da her yıl geliyorlar artık.
MÜSLÜMANIZ DİYE FİLMLERİMİZDE VAAZ VERECEĞİMİZİ SANIYORLAR
Bizi Müslüman olarak gördüklerinde, filmlerimizde vaaz vereceğimizi zannediyorlar ama ben gerçek hayat hikayelerini anlatmaya çalışıyorum.
Erkek meslektaşlarınızla denk görülebilmeniz için çok çok iyi olmanız gerekiyor. Bosna'dan gelmeniz, bir de baş örtülü olmanız; çok daha iyi olmanızı gerektiriyor. Her zaman, "O kadar iyi bir şey yapmalıyım ki, göz ardı edememeliler" diye düşündüm.
'FİLMİN GELİRİ YETİMLERE'
"Oscar alırsam sahnede dünyaya çocukların hayatını daha iyi hale getirmek için elimizden geleni yapmamız gerektiğini söylerim. Bu arada Beşir Derneği filmin gelirini de yetim çocuklara bağışlama kararı aldı."