Rol aldığı projelerdeki başarılı oyunculuğuyla dikkat çekiyor, sosyal medyada paylaştığı aile yaşantısıyla da sık sık ilgi odağı oluyor. Oyuncu Ceyda Ateş, her hareketiyle dikkat çeken ünlülerin başında yer alıyor. Anne olduktan sonra değişen hayatını Sabah TV'ye anlatan Ateş, "Talia'yı kucağıma alınca kaygılarım başladı" dedi. Pandemi ve annelik sürecinde işini özlediğini belirten oyuncu, Amerika'da oyunculuk yapmanın zorluklarından da bahsetti. İşte Ceyda Ateş'in röportajından tüm detaylar…
-Sizin hikayenizi en baştan dinleyerek başlamak istiyorum. "Çocuk güzeli" seçildikten sonra oyuncu olmanızı kim istemiş?
Güzellik yarışmasını kazandığımda babamın müşterisi "çok güzel bir çocuğun var, böyle de bir yarışma var koyalım" filan demiş. Babam "hayır" demiş ama babamdan gizli yollamış. Sonra eve davetiye gelince babam da anı olur diye gidelim demiş. İşte kraliçe seçiliyorum, ondan sonra dizi teklifi geldi. Öyle başladım. Sonra devam etti iki dizi daha. Babam "artık okula yönelsin, sonra devam eder" dedi. O zamanki çocuk aklımla "hayır ben bu işe devam edeceğim, istiyorum" dediğimi hatırlıyorum. Ailem bu konuda her zaman destek oldu ama oyunculuğun yanı sıra peşimi hiç bırakmadılar. Ben aslında her hafta bir kursa gidiyordum. Okul, okuldan sonra yabancı dil, oradan at binmeye. O yüzden de bu zamana kadar devam ettim.
HİÇBİR ŞEYDEN EKSİK KALMADIM
Bir nevi sizinki hem okulda hem setlerde geçen bir çocukluk olmuş…
Evet. Bir nevi set daha yoğun geçiyordu saatlerinden dolayı. Set ve okul arasında mekik dokuyordum. Ama çocukluğumu da yaşadım. Çıkıp sokakta da oynadım. Aslında güzel ve dolu yaşadım. Hiçbir şeyden eksik kalmadım. O yüzden de keyifli bir çocukluğum oldu diyebilirim.
-Nasıl bir ailede büyüdünüz, nasıl bir çocukluk yaşadınız?
Çok şanslıydım. Her zaman da dile getiririm. Anne babamla arkadaş gibiydim. Her şeyimi anlatırdım. Bir de bu sektörü babam çok iyi bildiği için ona göre de beni yetiştirdi.
İŞİMİ ÇOK ÖZLÜYORUM
-Geçtiğimiz yıllarda da Amerika'ya taşındınız. Ailenize bağlılığınızı görünce zor olmuştur sizin için diye düşündüm…
Aslında sürekli gelip gidiyordum. Son iki senedir tamamen orada kaldım gelemedim. Pandemi, çocuk filan derken. İlk Amerika'ya gittiğimde 24 yaşındaydım, şimdi oldum 33 yaşında. Ama yaş almaya başladıkça aileyi daha çok düşünüyorsunuz. İşim burada, özellikle işimi çok özlüyorum. Zaten proje olduğu zaman buradayım, olmadığı zaman oradayım. Orada da bir yaşantım var, eşimin işi orada. Yani zor yanları da var, ama güzel yanları da var. Bir şekilde idare ediyoruz.
-Peki biraz da günümüzden bahsedelim. Amerika'da hayat nasıl gidiyor? Nelerle meşgulsünüz?
Şu an çocuk bakıyorum (gülüyor). Onun öncesinde hobilerimi yapıyordum. Oyuncu koçum vardı, ders aldım oyunculuk üzerine. Resim yapıyorum, spor yapıyorum. Şimdi buna bir de çocuk eklendi. Şimdi işimi özledim. Hadi işlere 'start' verelim dedim. Onun dışında keyifli geçiyor.
AMERİKA'DA OYUNCULUK YAPMAK ZOR
-Peki işinizi orada devam ettirmeyi hiç düşündünüz mü?
Düşündüm ama orada bu işi yapmak bir tık zor. O kadar çok kolay değil. Çok eğitimden geçmeniz gerekiyor, biraz şans da lazım. Çünkü bilmediğiniz bir piyasa. Burada çocukluğunuzdan beri bu iştesiniz. Orada sıfırdan bir insansınız. O kademeye gelebilmeniz için çok yol katetmeniz lazım. İstiyorum, hatta oyuncu koçumla da konuşuyorum ama bu ne zaman olur bilmiyorum. İnşallah bir gün olur, istiyorum ama ne zaman olur bilemiyorum.
-Peki oyunculuğu orada yapabilseniz, Türkiye'ye gelmeye devam eder misiniz?
Gelirim, tabii ki gelirim. Zaten ana yerim burası, çocukluğumdan beri burada başladım burada devam ediyorum. Orada yapıp burada yapmamam söz konusu olamaz. Orası da benim için ikinci bir yer olur.
-Bizde bir dizide giriyorsun, bir anda şöhrete kavuşuyorsun ve bir anda başrollerde oynayabiliyorsun. Sanıyorum orada zor bu işler öyle olmuyor…
Tabii. Benim oyuncu koçum Rodney Rowland'dı, kendisi Hollywood oyuncusu. Çok konuştuğumuz noktalar oldu, burayı da anlattım. "Bizde ilerleyen sistem çok farklı Ceyda" dedi. "Bir oyuncu isim yapmış olabilir ama bizde o oyuncu deneniyor. Eğer karaktere uymuyorsa olmuyor. Onu oldurmak için uğraşmıyorlar" dedi. Yani sistem olarak çok farklı.
SOSYAL MEDYANIN ETKİSİ %3
-Bizde de son dönemde oyuncuların takipçi sayısına göre seçildiği konuşuluyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Evet bizi takip eden insanların etkisi çok. Ama bence sosyal medyanın bir diziye etkisi bence %3. Benim matematiksel hesaplarıma göre o civarlarda (gülüyor). Çağ değişti, insanların algısı değişti ama farklı konulara bakılmalı. Bu konuda farklı bir algı olmaya başlaması lazım bence. Sosyal medyaya göre değil, yeteneğe göre ilerlemesi lazım.
-Biraz da evliliğe ve Talia'ya gelelim. Talia nasıl güzel bir çocuk, bayılıyoruz ona…
Şu anda Talia'ya herkes bayılıyor. Benden daha popüler diyebilirim herkes Talia'yı soruyor (gülüyor). Aslında dışarı çıkarmak istiyorum Talia'yı ama oranın iklimiyle buranın iklimi çok farklı. Sıcaktan soğuğa geldik bir anda da hasta olsun istemiyorum çünkü çok soğuk burası. Ama ara ara da çıkarmak istiyorum. Bakalım belki denk gelirim (gülüyor).
TALİA'YI KUCAĞIMA ALINCA KAYGILARIM BAŞLADI
-Kızınızı kucağınıza aldığınız ilk anda ne hissettiniz?
Mutluydum, ama bir o kadar korkuyordum. İlk başta sağlıklı mı diye düşündüm. Her şeyi yerinde mi, nefes alıyor mu diye. Ağlama sesini duymaya çalışıyordum. O mutluluk çok ayrı bir duygu ama bir anda elinize ufacık bir şey veriyorlar ve kaygılarım başladı. Onu nasıl bu dünyaya adapte edebilirim? Nasıl yetiştirebilirim, ne yapabilirim? Ben biraz mantık çerçevesinde yürüyen bir insanım. O yüzden hem korktum, hem çok mutlu oldum. O çok farklı bir duygu, onu anlatamayacağım. Güzel bir duyguymuş.
ŞU AN ZOR BİR DÖNEMDEYİZ
-Büyüdü de artık; yürüme çabaları, yaramazlık dönemleri… Şu an nasıl bir ilişkiniz var?
Şu an zor bir dönemdeyiz (gülüyor). Aslında çok güzel bir dönem. İletişim kurmaya başladınız, daha keyif alıyorsunuz. Ben hep yürüsün biraz rahatlarız diyordum, herkes o zaman daha zor diyordu. Gerçekten daha zormuş. Çünkü keşfetmek istiyor. O yüzden şu an bir tık daha zor ama daha keyifli.
-Talia anneye mi düşkün, babaya mı?
İkimize de verdiği tepkiler çok farklı. Buğra işten geldiğinde yürüyerek ona gidiyor ve sarılıyor. Benimle de vakit geçiriyor. Bir de ben onu bir birey gibi yetiştirmeye başladım daha doğduğu günden beri. Bir haftalıktı, kendi odasında yatırmaya başladım. Kendisiyle vakit geçirmeye fırsat verdim. Bazen kendi kendine oynamak istiyor, bizim ilgimizi istemiyor. Çünkü buna alıştı. Düşkünlük zamanla değişecek.
-Peki Buğra beyle çocuk olduktan sonra ilişkinizde değişiklikler oldu mu?
Hiçbir şey değişmedi. Biz Buğra ile eşten ziyade iki arkadaş gibiyiz. Tabii sorumluluk başladı ikimizin üzerinde. Kimi zaman yoruluyoruz ama ilişkimizde bir şey değişmedi. Evlendiğimizde de değişmedi. Herkes evlenince değişir mi acaba diyorlardı, biz evlendik ve her şey normal devam etti. Çünkü zaten beraber yaşıyorduk.
-Bir dönem ailesiyle sorunlar yaşadığınız konuşulmuştu…
Onlar artık hiç sorun değil, her şey yolunda. Öyle çok fazla bir şey zaten olmadı ama şu an her şey de yolunda.
ŞİMDİLİK DÜŞÜNCEMDE İKİNCİ ÇOCUK YOK
-Anne olana kadar çocuk düşünüyor musunuz diye sorulur, ilk çocuktan sonra da ikincisi… Var mı ikinci çocuk düşünceniz?
Çocuk dünyanın en güzel şeyi. Bir o kadar da en zor işi diyebilirim. Tabii ki şu an çok daha yeniyiz. Çocuklu hayata adapte olmaya çalışıyoruz ve şu anda Talia'nın keyfini çıkarmaya çalışıyoruz. İkinci çocuk olur mu olmaz mı bilmiyorum. Bu işler kısmet işi ama tabii ki bir kardeşi olması da Talia için iyi çünkü Amerika'da yaşıyoruz. Ama henüz buna hazır değilim. Olabilir de olmayabilir de şu an için bir şey söyleyemiyorum. Bir çocuğu yapacaksam da uzun bir süre beklemeyi düşünmüyorum. Aslında hep tek çocuğum olsun istiyordum. Ki hala da düşüncemde tek çocuk var ama düşündüğümde mantığım da ona bir kardeş olabilir düşüncesiyle yaklaşıyor ama şimdilik değil. Bir işimi yapayım çok özledim, ondan sonra zaman ne gerektirir ne olur o duruma bakacağım. Şimdilik düşüncemde ikinci çocuk yok.
-Sizi uzun süredir ekranlarda göremiyoruz. Türkiye'ye geliş sebebiniz yeni bir iş mi?
Okuduğum birkaç senaryo var. Henüz net karar vermiş olduğum bir iş yok. Kendimi iyi hissettiğim bir projeyle en kısa zamanda dönüş yapacağım.
-Daha önce "burada yaşıyor olmamın işimi etkilemesi gibi bir durum yok" demiştiniz yazılı bir röportaj yaptığımızda. Çocuk olduktan sonra bu durum değişti mi?
Proje olduğu zaman zaten İstanbul'da olacağım. Proje olmadığı zaman Amerika'da olacağım. Çünkü zaten aile yaşantım orada. Tabii çocuktan önce daha kolaydı, bir sorumluluğunuz yoktu. Şimdi çocuk olunca, hayat ikiye ayrılıyor. Orta yolu bulacağız. Buğra gelecek, bazen benim set aram olur ben götürürüm. Her iki tarafın da eksikliğini hissetmemiş olacak. Günümüz hayat şartları, o da bir şekilde uyacak bu şartlara.
-Peki var mı canlandırmak istediğin bir karakter? Şöyle bir iş gelse kesin kabul ederim dediğiniz?
Kafamda hayalini kurduğum bir sürü karakter var. Mutlu olduğum bir projeye 'evet' derim.
GÖZÜME CAM SAPLANDI, 'SETE DÖNEBİLİR MİYİM?' DEDİM
-Setlerde yaşadığınız, unutamadığınız bir set anısı var mı dinlemek isterim…
Bir cam kırılma sahnesi vardı. Gözüme cam saplandı, herhalde kör oldum diye korktum. Bende de iş disiplini çoktur. Gözüme cam saplandı, çıkardılar, "sete dönebilir miyim?" dedim. Çünkü sahne çekerken oldu. Evet ama makyaj değmesin bugün gözüne dediler. Ben sete döndüm, herkes şaşırdı.
BİZDE 'ESTETİKLİ' ALGISI ÇOK VAR
-Son dönemde yine bir estetiktir gidiyor sanat dünyasında. Herkes tek tip oldu. Sizin tek estetiğiniz burnunuzda sanıyorum o da zorunluluktan yapılmış bir ameliyattı. Sektörde herkesin birbirine benzemesi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Çok genç kızları görüyorum 20'li yaşlarda, bazen abartı olabiliyor evet. Ama bizde o estetikli algısı çok var. İnsanlar kendilerini mutlu hissediyorlarsa ufak tefek dokunuşlar yapabilirler bu çok normal bir şey. Tabii ki kendi kişiliğinden çıkıp bambaşka bir boyuta gelmek evet o yakışmıyor bu açık ve net. Ama belki o kişi de öyle mutlu onu da öyle kabul edeceğiz. Bu işi yapıyorsak, kendi kimliğimizin dışına çıkmayacak kadar ufak tefek dokunuşlar yapabiliriz.
KISA SORULAR
DUYGUSALIM, ÇOK KAYBEDİYORUM
-Gamsız biri misiniz?
Değilim, hiç. Çok az olabilmeyi isterdim. Çok duygusalım, o yüzden de çok kaybediyorum.
-Takıntı derecesinde bir huyunuz/özeliğiniz var mı?
Var, temizlik ve düzen. Şöyle söyleyeyim; doğum yaptım, ikinci günü odayı temizliyordum.
-Sizi en çok ne sinirlendirir?
Haksızlık.
-Daha önceden yaptığınız bir şey nedeniyle çok utanç duyduğunuz oldu mu?
Hayır.
-Romantik biri misiniz?
Zaman zaman.
-Kendinizi güzel/yakışıklı buluyor musunuz?
Olması gerektiği kadar (gülüyor).
-Hiç linç yediniz mi?
Mesleğimiz dolayısıyla yedik.
-Linçler modunuzu düşürür mü?
İşe asla yansıtmam. Kimse de anlamaz. Onu çok iyi ayırabiliyorum. Yediğim linçe bağlı ama genelde sessiz kalıp 'ben o hatayı nasıl düzeltebilirim?' diye bakarım.
-Cimri biri misiniz?
Hayır, hiç.
-En çok neye para harcarsınız?
Ayakkabı. Sayısını bilmiyorum. Marka olarak takıntım yok görüp beğendiğim ayakkabıyı alırım.
-Tek başınıza kaldığınızda yaptığınız en saçma şey ne olur?
Şarkı söylemeyi denemek (gülüyor). Sesim güzel değil, hiç benlik şeyler değil.
-Stalk yapar mısınız?
Hayır yapmam.
-Geçmişe mi gitmek isterdiniz, geleceğe mi?
Bu aklımla yirmili yaşlarıma dönmek isterdim. Geleceğe de gitmek istemezdim, çünkü gelen her şey sürpriz olsun.