Timsah logolu tişörtün aynısını yapıp pazara saldık, Fransızlar çıldırdı. Merdiven altında ürettiğimiz bal için 'Arılardan daha iyisini biz yaparız' diye reklam yaptık, millet sahte bala üşüştü.
Bülent Ersoy'un gönüllü tanıtımcısı olduğu Kapalıçarşı'daki çakma çantacının önünde kadınlar kuyruk olmaya devam ediyor. Ve 'çakmacılıkta' son nokta... Prof. Dr. Canan Karatay'ın da 'çakmasını' yaptık!
Bir süredir ekranlarda dönen bir klima reklamı var. Canan Hoca'ya 'tıpatıp' benzeyen bir kadın (hatta ellerini bile onun gibi kullanıyor) "Tüm Türkiye'ye mesajım, dört beyazdan uzak durmaları:
Un, tuz, şeker ve beyaz klima" diyor. Sonra ekrana gri renkli klima geliyor.
Malum, Canan Hoca'mızın 'Ye' dediğine saldırıyoruz.
(Bkz: Karaborsaya düşen kaya tuzu) 'Yeme' dediğini sofradan siliyoruz.
(Millet beyaz ekmeğe dönüp bakmaz oldu) Reklamcılar da kısa yolu tercih edip bu müthiş 'yönlendiriciden' yararlanmışlar.
Fikir harika ama yöntemin doğruluğu tartışılır.
Örneğin, market raflarındaki 'işlenmiş' her gıdaya karşı olan Canan Hoca'mızın, bu 'işlenmiş haline' ne diyeceğini doğrusu çok merak ediyorum.