Dikkat ediyor musunuz, artık milli bayramları, zafer günlerini çok daha büyük bir coşku ile kutluyoruz. Sosyal medya birbirinden güzel ve anlamlı mesajlarla dolup taşıyor. Şirketler, bu özel günlerde duygusal reklam kampanyaları düzenleyip, izleyenleri yüreğinden yakalıyorlar.
18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi'nin 106'ıncı yıldönümünde de öyle oldu. Umutlandım... Çünkü bir millet uyanıyordu. Bir yüzyıl önce Çanakkale'yi topla tüfekle geçemeyenlerin, emperyalist emellerine başka yollardan ulaşmak için bugün bir kez daha etrafımızı sardıklarını vatandaş anlamış gibiydi nihayet. Bu ikinci Kurtuluş Savaşı, birincisinde olduğu gibi mertçe savaş meydanlarında yaşanmıyordu ne yazık ki... Taşeron örgütler, sinsi ittifaklar, kullanışlı hainler üzerinden yürütülüyordu bu kirli savaş. Ama millet uyanmıştı bir kere. O özlediğimiz 'Çanakkale ruhu' canlanıyordu işte...
Tam da bugünlerde; dostum, gerçek müzik adamı Erhan Güleryüz'ün (Ayna) yeni eseri Çanakkale Senfonisi'ne rastladım YouTube'da... Dinledim... Bir daha... Bir daha... Bir Çanakkale gazisinin torunu olarak yüreğim kabardı, gözlerim doldu.
Bilirsiniz; önce filmler yapılır, sonra onun üzerine film müzikleri bestelenip, döşenir. Eğer film yönetmeni olsam, sırf bu senfoni için bir Çanakkale filmi yapar, bu şahane eseri lâyıkıyla taçlandırırdım...
Pusuda el ovuşturanlar
Bu sahte ekonomik kaos planı kim bilir kaçıncı kez sahneye konuluyor... Pazartesi Türkiye, döviz ve altındaki müthiş fiyat artışına uyandı. Herkes birbirine sebebini sordu. Kimse doğru dürüst bir yanıt bulamadı. Asya piyasalarındaki küçük bir spekülatör grubunun ortak hareketi, Türkiye'deki piyasaları bu kadar şiddetli etkileyemezdi çünkü. Ünlü 'Kelebek etkisi' teorisi bile bunu açıklamaya yetmiyordu.
Ekonomi uzmanları da şaşkındı. Çünkü bu suni olayı, ekonominin temel kurallarıyla açıklamaya imkan yoktu. Geriye bir tek ihtimal kalıyordu: Ekonomi kılığına bürünmüş siyasi operasyon...
Okyanus ötesinden kumanda edilen darbe ile başaramadıklarını, sinsice kurguladıkları ekonomik ayak oyunları ile gerçekleştirmeye çalışanlar çırpınıp duruyordu belli ki. Dünyayı egemenlikleri altına almaya çalışan, günümüzün modern emperyalistleri 'para baronları' ile kol kola yürümekten çekinmeyenler, ekonomimize çelme takmaya çalışmaktan vazgeçmiyorlardı ne yazık ki... Gelin görün ki, sisler arkasında kurdukları pusularda el ovuşturanların elleri her seferinde boş kalıyordu. Çünkü Türkiye artık eski Türkiye değildi. Pandemi sürecinde bile büyümeyi başaran, işsizliği azaltan, yatırımlarına son hızla devam eden 'kararlı' bir Türkiye, artık bu suni engellerin arasından 'vücut çalımıyla' sıyrılmayı başaracak bir manevra yeteneği kazanmıştı.
Bilimde biz de varız
Buldukları Covid-19 aşısıyla dünyayı felaketten kurtaran Dr. Özlem Türeci ve Prof. Uğur Şahin'in ardından ikinci muhteşem haber de bilim insanımız Dr. Serhan Kurtulmuş'tan geldi. Doktorumuz, idrar örneği kullanılarak sadece 15 saniyede sonuç veren bir Covid-19 testi icat etti.
2023'te adımızı uzaya yazacağız. Kendi insansız savaş uçağımız göklerde olacak. Aynı tarihlerde Çanakkale 1915 Köprüsü'nü hizmete açıp, bütün dünyaya "Çanakkale öyle geçilmez, böyle geçilir" diyeceğiz. Doktorlarımız ise o tarihe kadar kim bilir daha kaç destan yazacak.
Gelin de ta 75 yıl önce "Beni Türk doktorlarına emanet ediniz" diyen Atatürk'e şapka çıkartmayın...
Gaf kürsüsü
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu "Taksim Gezi Parkı'nın Fatih Sultan Mehmet'in babası II.Bayezid'in (Beyazıt) vakıfları yoluyla yapılmış bir eser olduğuna karar veriyorlar" dedi. Oysa Fatih Sultan Mehmet'in babası II.Murad olup; adı geçen II.Bayezid ise Fatih'in oğluydu.
Zap'tiye
Pendik'te kucak kucağa oturulan dışı lokanta, içi pavyon şeklindeki mekan basıldı, 27 kişiye ceza yazıldı. Pandemide üçüncü dalga yaşanırken, bazıları sadece 'dalgasına' bakıyor.
Ne demiş?
Değerli dostum ve meslektaşım Tansu Sarı not etmiş: Masumiyet dizisinde Ela (İlayda Alişan) ile telefonda konuşan İlker (Serkay Tütüncü) şu garip cümleyi kurdu: "Gerçekten emin olduğuna emin olmak zorundayım."