Şu koronavirüs bize daha neler öğretecek bakalım. 40 yıllık meslek hayatımda ilk kez bir Bakan'ın video konferans üzerinden düzenlediği görüntülü basın toplantısına evimden katıldım. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Bakanlığı'nın himayesinde düzenlenen Uluslararası Göç Filmleri Festivali hakkında 25'e yakın gazetecinin görüntülü katıldığı bir basın toplantısı düzenledi. Ne yalan söyleyeyim, çalışmalarını çok yakından ve takdirle izlediğim Bakan Soylu'yu evimin çalışma odasında ağırlamak benim için son derece heyecanlı ve keyif veren bir tecrübe oldu.
Kendisine de söyledim, iç ve dış güvenlik sorunlarıyla, göç meselesiyle, salgınla uğraşırken bir İçişleri Bakanı'nın bir kültür sanat konusuna zaman ve enerjisini ayırmasını, gazeteciliğimin ötesinde bir sanatsever olarak son derece kıymetli buldum. Bakan Soylu dedi ki, "Hani çok yorulduğunuzda ya da sıkılıp bunaldığınızda bir türkü dinler, bir dizi ya da film izler ve bir anlığına rahatlarsınız ya, benimki de öyle bir durum işte. Bu festivale katkıda bulunmak bizi çok rahatlattı, çalışmalarımıza moral ve enerji kattı..."
Sonra özel bir soru yönelttim Bakan Soylu'ya: "Bugüne kadar sizi derinden etkileyen hatta hayat görüşünüzü değiştiren bir film oldu mu?" Yanıt verdi Bakan: "Tabii ki izlediğimiz pek çok film, bizi etkiliyor, içlerinde hayat görüşümüzü değiştirenler de oluyor tabii. En son milli haltercimiz Naim Süleymanoğlu'nun hayat hikayesini anlatan Naim filmini eşimle birlikte izledim. Hem filmde, hem de çıktıktan sonra tüm gece boyunca gözyaşı döktük eşimle. O da bir göç hikayesiydi özünde..."
Toplantıya katılan meslektaşlarımdan bazıları bu festivali kafalarında konumlandırmakta güçlük çekiyorlardı. İçlerinden "Günün sonunda böyle bir festival düzenlemekten ne yarar sağlayacağız?" diye soranlar bile oldu. Bize ilkokuldan beri sinemanın; tıpkı radyo, televizyon, telefon ve gazete gibi bir kitle iletişim aracı olduğu öğretilir. Bazen bir film, dünyanın bir ucundan diğerine bir haber güvercini uçurur. O coğrafyadakileri uzaktaki bir dertten haberdar eder. Üstelik sinemanın etkileyiciliği başka bir mecra ile ölçülmez. Hatırlayın Geceyarısı Ekspresi adındaki kara propaganda filminin bize ettiklerini...
Bu nedenle Türkiye'nin ev sahipliğinde 50 filmin yarışacağı Uluslararası Göç Filmleri Festivali'nin derdimizi mübaşire değil, direkt hakime anlatacağına inanıyorum. Böyle bir organizasyonu Türkiye Cumhuriyeti'nin İçişleri Bakanlığı'nın himaye etmesini ise dünyaya verilen son derece önemli bir mesaj olarak algılıyorum.
Çay reklamı çantada 'Keklik'
Bu yılki Survivor'da
adını ilgili ilgisiz herkesin
ezberlediği bir yarışmacı var:
Evrim Keklik...
Performansından ziyade
gözyaşları ve girip de
çıkamadığı bunalımlarıyla
meşhur.
Evrim'in bir başka ilginç
özelliği ise çaya olan düşkünlüğü.
Bir sabah Survivor
adasında "Ne olur bir
bardak çay verin" diye
çocuklar gibi ağladığına bile
şahit olmuşluğumuz var.
Çay firmalarına hizmet veren
reklam ajanslarının kulağına
üfleyeyim dedim. Ondan
inandırıcı reklam yüzü bulamazlar
bence.
Bir göktaşımız eksikti
Türkiye dün geceden itibaren tetikte. Karadeniz ve Doğu Karadeniz bölgesindeki pek çok şehirde izlenen ve yere düşüp ortalığı gündüze çeviren alev topu herkesi paniğe sevk etti. Uzmanlar bunun bir göktaşı yani meteor olayı olduğunu ve endişelenecek bir durum olmadığını söylüyorlar. Malum, koronavirüs'ün de dünyamıza düşen bir göktaşından yayıldığı iddia edilmişti. İnşallah bu sefer de antikoru düşmüştür de geldiği yoldan hayatımızı terk eder...
Gaf'let kürsüsü
Fatih Portakal, uzun ve sıkıntılı arayışlarının sonunda Demokrasi ve Özgürlükler Adası'na nihayet bir kulp takabildi: "Adaya o dönem savunma için defalarca giden Hüsamettin Cindoruk neden törene çağrılmadı?"
Zap'tiye
Yassıada'ydı. Yaslı ada oldu. Ama Paslı ada olmasına izin verilmedi. Demokrasi ve Özgürlükler Adası'na emeği geçen herkese binlerce teşekkür...
Ne demiş?
"Prof. Ateş Kara hocayı çok seviyorum. İlk gördüğümde dayanamayıp sarılabilirim yani. Onunla beraber entübe olmaya bile razıyım..." (Hakan Ural'ın Neler Oluyor Hayatta programındaki ilginç sözleri)