Eski bir reklam kampanyasının unutulmaz sloganıydı. "Çakar çakmaz çakan çakmak..." Bu aralar tartıştığımız konu ise keyfine göre araçlarına çakar takanların topluma verdiği büyük rahatsızlık.
Son olarak Yeni Malatyaspor'un kaptanı Adem Büyük'ün eşi Merve Büyük'ün sosyal medyada paylaştığı bir görüntü tartışma yarattı. Merve Hanım, oğlu Aren ile birlikte çakarlı ve sirenli bir otomobilin içindeydi. Arıza şeridinden hızla ilerliyor, bir yandan da önlerindeki araçları yollarından çekilmeleri için uyarıyorlardı. Minik Aren, "Biz polis miyiz anne?" diye soruyor, annesi de "Evet polisiz, şunlara önümüzden çekilin der misin Aren?" diyordu neşe içinde. Merve Büyük gelen tepkiler üzerine önce videoyu kaldırdı, sonra yeniden koydu. Aracın siyasetle uğraşan bir yakınına ait olduğunu filan söyledi. Öyle bile olsa; çakarlı, sirenli bir aracın arıza şeridinde hızla ilerlemesi için 'acil' bir duruma gerek yok mu? Çocuk eğlendirmek için çıkılan bir aile gezmesinde çakar ve siren kullanmak neyin nesidir?
Görüntüler bana yıllar önce başımdan geçen bir olayı hatırlattı. Cankurtaran'dan Yenikapı istikametine doğru yeşil ışıkta dönerken bir siyah minibüs hızla ışığı ihlal ederek üzerimize geldi. Kendimi sağa atmasam bize vuracaktı. Ben de tepki olarak "Ne yapıyorsun?" diye bağırdım. Araç yolunu değiştirdi, ileriden geri döndü ve bizim önümüzü kesti. Çocuğum ve eşim korktu doğal olarak. Adam dedi ki, "Polis olmasam böyle bir hareket yapar mıyım, anlasana kardeşim, ne el kol işareti yapıyorsun?" Ben de "Madem acil işi olan bir polissiniz, neden geri dönüp de bunları söylemek için peşime takıldınız?" dedim. Cevap veremedi. Gazeteci olduğumu söyleyince de hızla uzaklaştı. Şaşkınlık ve telaştan plakasını almadığıma bugün bile pişmanım...
Yıllar önce yazdım, "Bu çakar terörüne son vermenin yolu, bu teçhizatın satışını özel izne bağlamaktır" diye. Ne yazık ki tüm oto aksesuarcılarında ve sanal alışveriş sitelerinde dilediğiniz çakarı, sireni hâlâ rahatlıkla alabiliyorsunuz.
Bu arada... Kendine polis süsü verip, çakarlı aracıyla yol keserek sürücüsü Dadaş Aras'ı 5 yerinden bıçaklayan Muhammet Enes Uysal, 25 yıl hapis istemiyle yargılanırken, 7 ayda tahliye oldu. Sanırım bize çakar çakmaz çakan adalet lazım!..
Spor kanallarının iflası
Pazar akşamı futbolseverlerin gözü kulağı Fransa'daydı. League 1'de dört Türk futbolcunun oynadığı (Burak Yılmaz, Yusuf Yazıcı, Zeki Çelik, Mustafa Kapı) Lille, şampiyonluk mücadelesine çıkıyordu. Sezon boyunca Fransız ekibini sırtlayan milli futbolcularımızın mutlu sona ulaşmaları için BeIN Sports ekranları karşısında adeta hepimiz fanatik birer Lille taraftarı olmuştuk. Burak'ın penaltı golüyle fileleri havalandırdığı, Yusuf ve Zeki'nin mükemmel oynadığı, B takımında yer alan Mustafa'nın tribünden arkadaşlarına destek verdiği maçı Lille 2-1 kazanıp şampiyon oldu. Maç sonrası futbolcularımızın Türk bayraklı sevinç gösterileri hepimizin göğsünü kabarttı.
Gelgelelim adı 'spor kanalı' olanlar, bu olağanüstü başarı için Fransa'ya muhabir bile göndermediler. Oysa ben maçtan önce ve sonra futbolcularımızın ne hissettiğini bilmek, görmek isterdim. Maçtan sonra evlerine nasıl gittiklerini, kimleri aradıklarını, kimler tarafından arandıklarını, Fransız gazetecilerin ve yorumcuların onlar için neler söylediklerini özel canlı yayınla izlemeyi arzu ederdim.
Bir daha böyle bir habercilik fırsatı olur mu bilmem. Yazık ki ne yazık...
Gaf kürsüsü
Çukur'un bu haftaki final sahnesinde, atılan kurşun, sokağın köşesini dönüp o gence nasıl isabet etti, hâlâ onu düşünüyorum!
Zap'tiye
Denize düşen muhalefet, sonunda mafyaya sarıldı. Ana muhalefette çuvallayınca son umut olarak 'Baba' muhalefeti deniyorlar...
Ne demiş?
"Güzellik ve masumiyet her derdi çözer..." (Atv'nin Bozkır Arslanı Celaleddin dizisinden son derece iddialı bir cümle)