Yolu Avrupa'ya düşenlerin bildiği mevzulardan bahsedeceğim ama gerçekleri hatırlamakta her zaman fayda var. Galatasaray maçını izlemek için gittiğim Madrid'de edindiğim ilk izlenim; şehrin adeta yaşayan bir müze olmasıydı. Su gibi akıp geçen zaman, bazı sokaklarda sanki 17'nci ve 18'inci yüzyılda durmuş gibiydi.
Madrid'in hiç bozulmamış, eski dokusunu koruyan tarihi yapılarla dolu sokaklarında dolaşırken; "İstanbul tarihi güzelliklerle dolu bir şehir" lafının şehir efsanesi olduğunu, kendimizi kandırdığımızı düşündüm. İstanbul'da tarihi dokusu zarara uğramamış bir sokak söyleyin bana! Sokağı boşverin, üç-dört tarihi binanın yan yana olduğu kaç semt var?
Madridliler; tarihi ve kültürel miraslarına gözü gibi bakmış. Bizim gibi tarihi eserlerin üzerine oteller, alışveriş merkezleri kondurmamışlar. Sanatçıları çok iyi pazarlamışlar, her yeri müzelerle donatmışlar. Madrid; karasal iklim hakim olmasına rağmen Avrupa'nın en yeşil şehirlerinden biri. Şehrin ortasında Retiro adında bir parkları var; tam 330 dönüm. Taksim Gezi Parkı; Retiro'nun yanında kum havuzu gibi kalır ama parkı bile kaybediyoruz.
Tarihini, doğanı korursan ne olur? İspanya gibi yılda 67 milyon turiste ev sahipliği yaparsın ve bu sayede büyük ekonomik krize karşı dayanma gücün olur. Bizde ise 20 milyon turist gelince 'Turist patlaması' yaşandı diye başlıklar atılır!
BÖYLE KRİZE CAN KURBAN
"İspanya'da büyük ekonomik kriz var" deniyor ama bizimle karşılaştırıldığında mis gibi yaşıyorlar vallahi. Siesta hadisesini biliyorsunuz. İspanya'da birçok kamu çalışanı 14.00-15.00'te paydos ediyor. Özel sektörde çalışanlar ise 14.00'te öğle tatiline çıkıyor, 17.00'de dönüp 20.00'ye kadar çalışıyorlar. 21.00 gibi akşam yemeklerini yiyorlar, sonra da gece 02.00-03.00'e kadar gezip tozuyorlar.
İspanyollar'ın boş vakitleri çok; 7'den 70'e herkes spor yapıyor, yeme içme yerleri ağzına kadar dolu. Her yerde bir sanatsal etkinlik, festival var. Çok sosyaller, bizim gibi AVM'lere tıkışmıyorlar ya da her akşam iki dizi izlemiyorlar.
İspanyollar çok yavaş hareket ediyor. Bizim gibi sarı ışıkta koştura koştura geçip 5-10 saniye kazanmanın hesabını yapmıyorlar. Sanki kırda yürüyüşe çıkmış gibi salınarak yürüyorlar, çalışırken de çok yavaşlar. Rehberimiz Aslı İbraguş, İspanyollar'ın yaşam felsefesini şöyle özetledi: "Bugünün işini yarına bırak." Yaşamın tadına varmak için işi gücü hep erteliyorlar. Bu 'yavaş yaşamanın' nedeni de İspanya İç Savaşı ve Franco döneminde çok acı çekmeleriymiş. O günlerin acısını çıkarıyorlarmış. Biz de çok acı çektik ama karıncalar gibi nefes almadan çalışıyoruz. Böyle ekonomik krize can kurban!
Bizlerde; Yunanistan ve İspanya'daki ekonomik krize dair genelde şu görüş hakim: "Ee öğlen üç-dört saat siesta yapıp gece 02.00'lere kadar eğlenirlerse olacağı buydu" Peki, biz çok çalışınca ne değişiyor? Yaşam süremiz onlara göre çok düşük, daha stresli ve zor bir hayatımız var. Bu işte bir yanlışlık var!