İstihbarat muhabirlerinin işi zordur, en zoru da ölen birinin ailesinden fotoğraf istemektir.
Milliyet'ten Miraç Zeynep Özkartal, Ercişli Yunus'un babasından fotoğrafını istemiş.
Baba da "Fotoğrafı yok" demiş.
KADER Mİ?
Kurtarılmayı beklerken çekilen fotoğrafı, Yunus'un ilk ve tek fotoğrafı olmalı...
Ne büyük acı, ne büyük trajedi...
10 çocuklu Geray Ailesi'nin dokuzuncu çocuğu Yunus; ayakkabı boyayıp sigara satarak kazandığı parayı, askerdeki ağabeyine yolluyordu...
Bir mucize oldu, kurtardılar onu ama ne yazık ki yüreği, 434 kilometre ötedeki hastaneye yetişecek kadar atamadı.
Bu nasıl bir ülkedir? Her depremde önce hastaneler mi hasar görür?
Bu nasıl vicdansızlıktır arkadaş?
Van'daki hastane hasar görmeseydi belki de Yunus bugün aramızda olacak, kameralara gülecekti.
Bu trajediden devasa bir roman çıkar; Steven Spielberg'e Yunus'un hikayesini anlatsanız, gözü kapalı filmini çeker...
Yoksa bizim kaderimiz bu mu?
Senaryoya, kurguya gerek kalmadan; en damardan, en acıklı film öykülerini üretmek için mi yaşıyoruz?