Hatay'ı yaktılar. Evet, bunun lamı cimi yok, kasten yaktılar. Çünkü ortada görüntüler var. PKK'lılar ormanları tutuşturdukları sabotaj görüntülerini gururla (!) paylaştılar. Olan biteni yüzsüzce üstlendiler.
Peki yakalansalardı ne olacaktı? Orman arazisine zarar vermekten yargılanıp, birkaç yıl ceza alacaklardı. Ama burada niyet farklı. Üç ilçedeki ormanları sekiz ayrı noktadan tutuşturarak haritadan silmek. Mehmetçik'in başarılı operasyonlarına sözde bu yolla karşılık vermek. Masumların canını almaya planlayarak kast etmek. Sizce bunun müebbet hapisten başka cezası olabilir mi?
Kadını, ayrılmak istediği kocası sokakta kıstırmış. Önce tabancayla ateş etmeye çalışmış. Silahı tutukluk yapınca bu kez tabancanın kabzasıyla kadının yüzünü gözünü paralamış. Mağdurun fotoğraflarına bakamadım. Elmacık kemiği, burnu, çenesi kırılmış, gözleri kan çanağı... Sonra ne olmuş? Kocaya, karısına 500 metreden fazla yaklaşmama cezası verilerek salıverilmiş.
Bir günde 13 vatandaş sahte içkiden hayatını kaybetti. Yedi kişinin daha durumu kritik. Yasalarımızda sahte içki yapımına özel bir ceza yok. Kaçak ithal edilen içkiler için kaçak içki satmaya ceza var. Eğer ölümlü bir vaka olursa o zaman adam öldürmeye teşebbüsten yargılanıyorlar. Siz bu satırları okurken bile kim bilir kaç merdiven altında sahte içki imal ediliyor. Duyuyorum, millet evinde şakır şakır rakı imal ediyormuş. Kimse ölmezse, kör olmazsa ceza yok!.. Rus ruletine bakar mısınız?
İster kabul edin, ister etmeyin. Bir şüphelinin tutuklanıp tutuklanmayacağına ya da ne kadar ceza alacağına ne yazık ki artık sosyal medyadaki tık sayısıyla karar veriliyor. Kanunlarda revize şart. Acil bir adalet reformuna ihtiyacımız var. Zira bu atalet ile adalet zor...
Hatay'a 'hata'yla yaklaşmak
Sitemim haberci dostlarıma... Hatay dört yandan tutuşmuş, millet canını kurtarmak için sokaklarda. Gelin görün ki, özellikle ilk gün bu son derece önemli haber, bültenlerin orta sırasına, gazetelerin ilk sayfalarının eteklerine ancak girebilmiş.
Artık bültenlerdeki şu büyük şehir ayrımcılığına bir son verelim. İstanbul'a dolu yağma ihtimali bile bültenlerin ilk sırasına konulurken, şehrin dört bir yanında canlı yayın için muhabirler nöbet tutarken, sıra Hatay'a gelince tıss... Unutmayın ki o Hatay, Mustafa Kemal Atatürk'ün son günlerindeki vasiyetidir.
Yaşasın, formama kavuştum!
Milli Takım'ın şu efsane formasının geri gelmesi için bu köşede kim bilir kaç yazı yazdım. Sonunda Rusya maçında muradıma erdim.
Beyazın üzerine göğüste kırmızı bant, içinde ay yıldızımız. Milli Takım denilince hepimizin gözünde canlanan forma bu değil miydi? Bu kadar özgün bir formaya dünya üzerinde kaç takım sahipti ki? Ama yıllarca takımımıza sıradan tişörtler giydirdiler. Anlaşmalı spor firması o yıl ne tasarladıysa, 35 takıma giydirdiği o formanın kırmızıbeyaz olanını bize gönderdi. Şahsiyetsiz, kimliksiz formalar giymekten futbolcularımız da ruhlarını kaybettiler adeta. Kırmızı-beyazın içine siyah kattılar. 'Degrade' denilen iğrenç boya tekniğiyle çoraplar siyah, şortlar siyah, formanın eteği siyah çıktık sahaya. Sanki az önce bataklıktan kurtulmuş gibi... Bir de turkuvaz giydirdiler bir ara... Sahaya çıkan takımımızı tanımadık... Şahane formamıza geri dönmemizi sağlayan, bana kalemle giriştiğim meydan muharebesini kazandıran kim varsa eline, yüreğine sağlık...
Gaf kürsüsü
Sokak röportajında Türkiye Güzeli Şevval Şahin'in yarı Türkçe, yarı İngilizce konuşmasını eleştiren genç büyük çam devirdi: "Daha cool görünmek için böyle yapıyorlar."
Zap'tiye
Dolu yağacak diye otomobilini salonundaki halısıyla koruyan ama sokağa çıktığında maskesini takmayan vatandaşlar için isim öneriniz var mı?
Ne demiş?
Mehmet Ali Erbil'in kızı Yasmin'e eğlence çıkışında "Babanız hastayken sürekli gezmeniz eleştiriliyor. Ne diyeceksiniz?" diye soran muhabirler, beklemedikleri bir cevap aldılar: "Ölmemizi mi istiyorsunuz?"