Hani bazen birini tam takdir edecekken ağzına ekşi bir tat gelir ya... Hani bazen çok güzel hareket gibi görünen, sana hiç de güzel gelmez ya. Hani bazen buram buram şıklık çabası kokan, aslında fevkalade rüküşlük doğurur, çürük kokar ya...
Pazar sabahı elime gazeteyi alıp Hakan Gence'nin Sinan Akçıl röportajıyla burun buruna gelip, Pazar ekinin göbeğine açılmış devvv röportajda Sinan Akçıl'ın eski sevgilisi Ebru Şallı'ya yazdığı mektubu okuyunca, işte hissettiklerim yukarıdakiler gibidir sevgili okur. Belki bu flaş flaş magazin olayından haberiniz yoktur, hemen özetleyeyim:
SELAMİ ŞAHİN ŞARKISI GİBİ
Efendim; pop müziğimizde Justin Bieber havası estiren Sinan Akçıl, Ortadoğu ve Balkanların pilates temsilcisi Ebru Şallı ile ayrıl-barış temposundaki üç yıllık ilişkisini, yaz başında 'ayrıl'a bağlamıştı. Daha sonra da eski sevgilisine yazdığı 'Şarttır Şarttır' isimli eserini piyasaya sürmüştü.
Tam da o esnada Ebru Şallı'nın pek sevdiğimiz Cem Yılmaz'la ilişkisinin başladığını duyduk, gördük, varsaydık vesaire. Yeni şarkısı için evine röportaja giden Hakan Gence de, tabii ki Şallı'nın Cem Yılmaz'la ilişkisini sormuş Akçıl'a. Romantik prens Akçıl da, cevap olarak Ebru Şallı'ya yazdığı mektubu çıkartıp vermiş. Şarttır demiş, al oku demiş, koy gazeteye, daha da soru sorma demiş.
Efendim, mektup ilk bakışta pek tatlı; mektup değil, sanki bir Selami Şahin şarkısı... 'Sen bana dört mevsimi birden yaşatıyordun. Ben beşinciyi aradım, eşeğim ben, hata ettim. Senin gibi bir kadını üzdüm, ağlattım, kıymetini bilemedim' sularında gezmiş. Ardından; el ele uyumaları, Ebru'nun havuz kenarında ona balkabağı çorbası içirmesi gibi özel anları da katıp aşklarının esasen nasıl büyük olduğunun kanıtlarını aralara serpmiş.
(Oku satır aralarını; Cem değil, âlemin kralı gelse, biz neler neler yaşadık hesabı...)
SAMİMİ GELMEDİ
Çuvaldızı kendisine de batırmış: Yaratıcı beyninin onu rahat bırakmaması ve etrafındaki aşırı ilginin onu hatalara itmesi gibisinden itiraflarda bulunmuş. Sonra 'Cem de olur, Sinan da olur, Ahmet de olur... Her kim olursa olsun, benim önceliğim; onun geriye kalan hayatını mutlu geçirmesidir' finaline bağlamış. Vallahi ilk defa ayrılığın ardından güzel dilekler, esenlikler, mutluluklar dileyen birisi bana samimi gelmedi, gelemedi.
Sebep?
Sebep 1: Esasen mektup, manşetlendiği gibi Ebru Şallı'ya yazılmamış çünkü mektubun dili üçüncü kişilere hitap ediyor, bu biiir.
Sebep 2: Sinan Akçıl'ın tüm röportajdaki kendini aklamaya ve kadının yeni ilişkisindeki adamdan rol çalmaya odaklı konuşma tarzı okuyanı rahatsız ediyor.
Sebep 3: Kişi birine özel bir mektup yazacaksa bunu o kişiye okutur, cümle âleme döküp puan toplama derdine düşmez. Seven, sakınır saklar.
Sebep 4: Elbette insan hatasını sonradan anlayabilir. Fakat Sinan Akçıl, neden şimdi kendisini Türkiye'nin gözü önünde hatasını yeni anlamış Romeo kıvamına sokuyor? Kadın kitlesinin şefkatli karnına mı oynuyor? İyi de, bu kulağa hiç hoş gelmiyor. 'Ortada Cem Yılmaz olmasaydı aynı mektup yazılacak mıydı?' soruları kafada dönüyor.
Sebep 5: Eğer beyan ettiği gibi içinde bir art niyet olmadan eski sevgilisinin mutluluğunu istiyorsa; 'Bu konuda pek konuşmak istemiyorum.
Ebru'yla güzel günlerimiz oldu. O, her şeyin en iyisine layıktır, umarım mutlu olur' diyerek olay mahallinden çekilseydi, anlayan anlamaz mıydı? Herkes selametle kendi yoluna gitmez miydi? Konu şak diye kapanmaz mıydı? Elbette kapanırdı. Ama bu mektup vesilesiyle, koca Pazar ekinin iki sayfasında Ebru-Sinan ilişkisi konuşulmuş ve daha da konuşulmaya devam edecek. Röportajında 'Artık kendimi örtmeyi öğrendim' diyen Sinan Akçıl'ın hâlâ üzeri açık, haberi yok.
Özetle; bir kadın olarak, Akçıl'ın bu 'Pişmanım alın yazım, sana sevdanın yolları bana kurşunlar' tadındaki röportajını hiç sevmedim. Yakışıklı bulmadım; yerinde, zamanında, dozunda bulmadım. Tabii bütün bunlar benim fikrim; doğrudur, yanlıştır... Bu âlemde bazı şeyler 'şarttır şarttır' ya, herhalde bu mektup da ondandır.