Farkında mısınız bilmem ama biz büyükler, toplumsal sorumluluklarımızın neredeyse hepsini çocuklarımızın minik omuzlarına yükledik.
Trafik kazalarıyla başa çıkamayınca, 'Çocuklar alın elinize kırmızı düdükleri, şoförler kural ihlali yaptığında öttürün. Ananızdan, babanızdan ya da şoför amcanızdan umudu kestik, ne olur trafik meselesini siz çözün...' dedik.
KOLAYINA KAÇTIK
Sigarayla mücadelede nefesimiz tükendiğinde hemen kamu spotları yapıp televizyonlarda yayınladık. Başrolü ve sorumluluğu da yine çocuklara verdik. Dedik ki: 'Ne yaptıysak büyükleri sigara içmekten alıkoyamadık. Biz beceremedik, bari siz uyarın, engel olun.'
Tabiat; sözde çocuklarımızdan emanet aldığımız bir şeydi ya, biz büyükler onu da korumayı başaramadık. Çevre duyarlılığı ile ilgili sorumluluğu da miniklerin cılız omuzlarının üzerine bırakıverdik. 'Ağaç keseni, ormanda ateş yakanı, plastik şişeleri denize atanları siz ikaz edin çocuklar' deyip işin içinden kolayca sıyrılma yolunu seçtik.
Oysa çocuklara daha iyi bir dünya bırakmak biz büyüklerin asli görevi değil mi? Bu konuda asıl harekete geçmesi, çalışması, didinmesi, fedakarlıkta bulunması gerekenler bizler değil miyiz?
Bu ülkede çocuk olmak zaten zor. Daha anaokulundan itibaren yarış atı gibi piste sürülüyorlar. Her yıl değişen eğitim sistemiyle başa çıkıp 'adam olmak' gibi son derece zor bir görevleri var. Binlerce sapığın, tacizcinin, tecavüzcünün arasından sağ salim kurtulabilmek gibi zor bir görev de edindiler son yıllarda.
Aile mahkemelerinin boşanma davalarına yetişemediği bir coğrafyada, parçalanan ailelerin enkazlarının altından fiziksel ve ruhsal sağlıklarını koruyarak çıkmak gibi bir misyonları da oluştu ister istemez. Yıkıcı bilgisayar oyunlarından korunmak, giderek ağırlaşan ekonomik şartların arasında eğilmeden, bükülmeden büyüyebilmek de kolay değil tabii ki...
Bunca zorlukla mücadele eden çocuklarımıza bir de taşıyabileceklerinden fazla sosyal sorumluluk yüklemek biraz insafsızlık olmuyor mu efendiler?
Bu çocuklar ne zaman gülecek, eğlenecek, şeker de yiyebilecekler ki?