Yaşamı boyunca hiç resim satamamış, hep anlaşılmayı beklemiş ve 37 yaşında öldükten sonra efsane olmuş Vincent Van Gogh'u anlatan 'Loving Vincent-Vincent'ten Sevgilerle' filmiyle ilgili haberleri, daha yapım aşamasında takip ediyordum. Çünkü yönetmen ikili Dorota Kobiela ve Hugh Welchman; Van Gogh'un tablolarından filme fon oluşturmak için daha önce hiç denenmemiş rotoscope tekniğiyle yağlı boya resimlerden filmi çekmeye çalışıyorlardı. Filmdeki 65 bin kare, önce 125 profesyonel yağlı boya ressamı tarafından çizildi. Performans-yakalama tekniği ile gerçek oyuncular rol aldılar, daha sonra film bir animasyona dönüştü ve böylece Van Gogh'un resim tekniğiyle yağlı boya resmedilmiş muhteşem bir film çıktı ortaya.
EŞSİZ BİR DENEYİM
Senaryo da güzel; Van Gogh'un hayatı polisiye bir öykü gibi anlatılıyor. Van Gogh'un öldüğü haberi, eskiden yaşadığı Fransa'daki Arles kasabasında duyuluyor. Van Gogh'un yakın arkadaşı olan emektar postacı, yazdığı taziye mektubunu Van Gogh'un ağabeyi 'Theo'ya ulaştırması için oğlu 'Armand'ı görevlendiriyor. 'Armand', Paris'e gittiğinde 'Theo'nun da öldüğünü öğreniyor ve mektubu verebileceği bir akraba ararken Van Gogh'un ölümündeki sırları deşifre etmeye başlıyor; en önemlisi efsane ressamın bunalımlı, kırılgan iç dünyasını keşfediyor. Filmde Van Gogh'un paha biçilmez portreleri hayat buluyor, gerçeğe dönüşüyor. Resim sinemayla bütünleşiyor. Ve ortalama bir seyircinin de hiç sıkılmadan izleyebileceği bir şaheser çıkıyor ortaya. 'Loving Vincent'; sinemada eşine az rastlanır teknolojik ve sanatsal bir meydan okuma. Şu an Türkiye'de de vizyonda olan 'Loving Vincent', evde TV'de tablette izlenecek bir yapıt değil, bu müthiş filmin tadı sinemada çıkar.