'Babam ve Oğlum'dan sonra başladı 'ağlak film' çekme furyası. Elbette 'Babam ve Oğlum' gibi bir başyapıt için, 'ağlak film' demek hata olur. Ancak bu filmden sonra çekilen birçok yerli film, gişe başarısı için melodramın dibine vurdu. Ve bu filmler hep aynı başlıkla basında yer aldı: 'Bu film çok ağlatacak'.
Ağlatacak da ne olacak? Parayı götürecekler. Tamam, her yapımcının ticari kaygısı vardır, yeni filmler çekmek için daha çok izleyiciyle buluşmak ister. Ancak bizde şöyle bir ortam oluştu: Gişede başarılı olan her ağlak filmden sonra daha ağlak bir film çekildi. Türk sinemasında ikinci arabesk dönemi mi başladı yahu!
METROSEKSÜEL ARABESK
Bu akıma 'posmodern arabesk', 'pop arabesk', 'Prestij Müzik arabesk', 'ikinci arabeskçiler' adlarını önerebilirim.
Özcan Deniz'in 'Su ve Ateş' filmi de, 'Bu film çok ağlatacak' sloganıyla yola çıktı. Filmi izleyen eleştirmenler arasında "Artık ağlatan filmler çekmesek" diye söylenenler olmuştu. Haklılar! Bu işten en çok Türk sineması zarar görüyor. Cannes'da, Berlin'de ödüller almaya başlamışken, sinemamız dünyada marka olmanın adımlarını atarken; iç piyasada sinema salonları, ağlak arabesk filmlerin işgali altında.
Yurt dışında ödül alan yapımlar arasında, gösterime girecek bir-iki salon bile bulamayanlar oluyor. En kötüsü de bu filmler yüzünden Türk sinemaseverlerin kalitesi düşüyor!
Küçük Emrah'ın ne suçu vardı? O hep aşağılandı! Şimdi metroseksüel arabesk çekenler ve bunu 4K kalitesinde görsellikle sunanlar neden göklere çıkarılıyor?!