Yaşlı komşusuna şiddet uyguladığı için 43 gün cezaevinde kalan ünlü şarkıcı Halil Sezai, içerideki günleri şöyle anlattı:
"Hapishanede çok zorlanmadım. Belki saçma olacak ama iyi geldi. Tek başıma bir oda verdiler, bahçesi de vardı. Yurt odası gibiydi. Bütün gün kitap okudum. Bu duruma nasıl geldiğimi düşündüm. Kendimle baş başa kalmak iyi geldi. Muhasebe yaptım biraz.
Yaşadıklarım bende sosyal fobi yaşatmadı. Gardiyanından müdürüne çok teşekkür ederim. Ön yargımı da kırdılar.
İnsanlara çok yardım ediyorlar. Yemekler çok güzel. Çıkarken 'Bu domatesi nereden alıyorsunuz?' dedim."
Sezai'nin cezaevi anıları, bedelli askerlik anısı gibi! İnsanın "Evde karantinada kalacağıma bahçeli cezaevinde kalırım.
Sosyal detoksumu yapar çıkarım" diyesi geliyor.
Hem yemekler de güzel, gardiyanlar güler yüzlü, oh mis!
TATİL KÖYÜ GİBİ
Şaka bir yana Türkiye'deki cezaevlerine dair yaratılan olumsuz algıyı Sezai "Bu domatesi nereden alıyorsunuz?" diyerek yerle bir etti.
Hükümet "Cezaevlerinde artık daha modern, insani koşullar oluşturdu. Yemekler iyi, isteyen bahçeli odalarında kitap okuyup vakit geçiriyor" diye kamu spotu çekse... Ve finalde Halil Sezai elindeki domatesi koklayıp "Bu harika domatesler nereden?" diye sorsa 10 numara beş yıldız olur.
Muhalif cepheden Sezai'ye kızanlar oldu "Adam tatil köyü gibi anlattı içerisini" diyenler oldu. Ne kızıyorsunuz Halil Sezai'ye? Siz değil miydiniz;
"Halil Sezai naif, samimi bir insan. Şimdi içeride onu kötü günler bekliyor" diyen!
Adam gayet samimi anlatmış yaşadıklarını işte. Kendisiyle hesaplaşmış, bir aydınlanma yaşamış ve umutlu bir şekilde topluma dönmüş. Ayrıca domatesler de güzelmiş.
Halil Sezai gerçekten nevi şahsına münhasır, samimi bir insan. Eminim yaşadıklarından güzel şarkılar çıkaracak. Geçmiş olsun Halil Sezai.
***
NEDEN FUTBOL?
Ünlü şarkıcı Gökhan Özoğuz'un "Neden maç izliyorsunuz?" diye çemkirmesi, muhalif olacağım diye popülizmin batağına saplanması gerçekten acıklı bir durumdu. Futbolu hâlâ 'alt kültür' görenler ve neden bu kadar çok sevildiğini anlamayanlar için ünlü İngiliz yazar Nick Hornby'nin 'Fever Pitch' kitabından bir bölüm paylaşmak isterim:
"Şöyle düşünün: Bir yarı final maçı... Maçın bitmesine 3 dakika var... Ve takımınız 2-1 galip. Ama herifler (Karşı takım) bastırdıkça bastırıyor. Etrafınıza bakıyorsunuz ve binlerce yüz görüyorsunuz. Kimisinde korku, kimisinde umut... Ve kimisinde endişe... Herkes kaybolmuş durumda. Kafalarından çok iyi hissettiğiniz şeyler geçiyor. Maç bitiyor. Skor önemli değil, yendiniz ya da yenildiniz... Kapılar açılıyor, kalabalık dağılıyor. Herkes bir yöne dağılıyor.
Ama bir dakika... Düşünün. Sadece birkaç dakika önce siz bir şey yaşadınız. Hissettiniz, bağırdınız, tarifsiz bir endişe duydunuz, rahatladınız, paniklediniz, kahkaha attınız, ağladınız, içinizden bir şeyler koptu, içinize bir şeyler eklendi sanki...
Şimdi bir daha düşünün: Kendinizi hayatınız boyunca kaç kez dünyanın merkezinde hissedersiniz? Kaç kere tarifsiz mutluluk duyarsınız, kaç kere adrenalin salgınız deli gibi çalışır? Kaç kere tarifsiz üzüntü çekersiniz. Bir? Beş? On? Âşık olduğunuzda? Evlendiğinizde? Çocuğunuz olduğunda?
İşte biz her hafta, her sezon, her yıl ölene kadar bu duyguları tadıyoruz. Çünkü her zaman bir sonraki sezon vardır... Eğer kupayı Mayıs ayında kaybedersek, bir sonraki Şubat ayında, örneğin 4'üncü tur maçımız vardır. Yaşadığımız dünya böyle değil, biliyoruz. Mayıs'ta bitmiyor ve Ağustos'ta yeniden başlamıyor..."
***
KAPANMADA HERKESİ MEMNUN ETMEK!
Tam kapanma isteyenler bu sefer "Niye kapandık?" diye isyan ediyor. "Böyle kapanma mı olur? Herkes İstanbul'dan kaçtı" diyenler kısmen haklılar. Ancak kapanma aniden açıklansaydı bu sefer de büyük mağduriyetler yaşanacaktı.
Bir de "2.5 hafta yetmez ama evet'çiler var!
Esnafın da haklı olduğu noktalar var. Herkes ekmeğinin derdinde ama ne zaman normalleşsek mekânlarda pandemi kuralları unutuluyor! Esnaf için kapanmasaydık Hindistan gibi de olabilirdik!
SÜRECİ YÖNETMEK ZOR
Salgının başında İtalya ve İspanya'da sağlık sistemi çökmüştü, yaşlılar ölüme terk edilmişti. Geçtiğimiz yıl ABD, İngiltere'de büyük insan kayıpları yaşandı. Türkiye ise zararı en az hasarla atlatma yolunda ilerleyen ülkelerden birisi. Avrupa ve ABD'deki gibi sağlık sistemi çökmedi, yaşlılar ölüme terk edilmedi!
Bu kapanmayı her ülke gibi bizim de geçirmemiz gerekiyordu.
İstanbul'dan Bodrum'a kaçıp bir gün sonra kendisi gibi gelenlere "Niye geldiniz" diye kızanlar bile var! Herkes başkasını eleştiriyor ama kurallara uyan az! Pandemi sürecini yönetmek gerçekten zor. Mutlaka biri mutlu olurken, diğeri üzülüyor!
***
SAHAFLARDA KITAP KALMADI!
Heybeliada'daki Heybeli Sahaf adlı kitapçının Twitter hesabından şöyle bir paylaşım yapıldı:
"Üzülerek söylüyoruz ki hiç kitabımız, dergimiz, okunacak yazılı bir kâğıt parçası bile kalmadı. Kapanma öncesi resmen yağmalandık. Darısı marketlerin, kuruyemişçilerin, tatlıcıların başına..."
İronik, düşündürücü bir paylaşım. İnsanoğlu doğası gereği önce hayatta kalmasını sağlayacak temel ihtiyaçlarına sahip olmanın derdindedir. Kitaplara olan ilginin azlığı ise pandemi sürecine özgü değil, genelde bir sorun.
Heybeli Sahaf'ın paylaşımı kapanma sürecinin kitap okumak için iyi bir fırsat olduğunu hatırlattı aslında. İki paket sigara parasına bir kitapla yeni dünyalara, hayatlara yelken açabilirsiniz.
Altyazı
'Mutluydum, biliyordum. Bir mutluluğu yaşarken onu kavramamız zordur; ancak o geçip de baktığımız zaman, birdenbire biraz da hayranlıkla, ne kadar mutlu olduğumuzu anlarız.' (Zorba