Bence insanlığın Covid- 19'dan sonra icat etmesi gereken en önemli aşı, 'umut iğnesi' olmalı. Zira bu aralar insanların en çok umuda ihtiyaçları var.
Ben kendimden ve gelecekten umudumu keser gibi olduğumda hemen internetten TRT 1'in şahane programı Seneye Bu Zamanlar'ı açıp izliyorum. Kendime yaptığım bu umut aşısı bana uzun bir süre hayatın zorluklarına karşı bağışıklık kazandırıyor.
Bu kez sunucu Kerem Alışık'ın konuğu 10 yaşındaki kanser hastası Ecrin'di. Bir yıl önce kemoterapi nedeniyle dökülen saçlarıyla programa konuşmuş ve bu amansız hastalığı yenmek, yenerken de bu süreci bir kitap haline dönüştürüp, Kerem'e imzalamak istediğini söylemişti. Aradan bir yıl geçtikten sonra Ecrin, eskisinden daha gür saçları, pespembe yanakları ve elinde kitabıyla Kerem'in yanındaydı. Seyircilerin arasında bulunan annesi ise hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Bizim gibi... Mutluluktan...
Bu umut aşısını her hafta en az bir doz yaptırmanızı öneririm...
Otizmin belirtilerini öğrendik ama...
Bu köşenin daimi okurları, Tohum Otizm Vakfı'nın gönüllü basın elçisi olduğumu biliyorlar. Önce iyi haber: Türk insanının otizm hakkındaki bilgi ve duyarlılığı giderek artıyor.
Türkiye'deki Bireylerin Otizm Algısı ve Bilgi Düzeyi araştırması, GfK Türkiye tarafından Tohum Otizm Vakfı için dördüncü kez gerçekleştirildi. Türkiye'nin otizm farkındalık karnesinin yeni verilerine göre "Otizmin belirtilerini biliyorum" diyenlerin oranı 2019 yılında gerçekleştirilen araştırmaya kıyasla anlamlı bir şekilde artarak yüzde 52'ye yükseldi. Gelelim kötü habere: "Otizm adında gelişimsel bir farklılık duydunuz mu?" sorusuna "Evet duydum" diyenlerin oranı 2019'da yüzde 83 iken son araştırmada yüzde 72'ye düşmesi ise erken tanı için 'otizm bilinirliğine' ve otizmin tek çaresi olan eğitim çalışmalarına daha çok eğilmemiz gerektiğini gözler önüne seriyor.
Bu sorunun çözümü için kendi uzmanlık alanımla ilgili bir önerim olacak:
Biliyorsunuz, bizim memlekette bir mesajı topluma ulaştırmanın en kestirme ve etkili yolu dizilerden geçiyor. Buradan dizi yapımcılarına, yönetmenlerine, senaristlerine çağrıda bulunmak istiyorum. Hikayelerinizde daha fazla otizmli karaktere yer verin lütfen.
Dizi oyuncularının zorlandığı rol: Fukaralık
Barış Arduç ile Sadakatsiz dizisinde Derin karakterini canlandıran Melis Sezen'in rol aldıkları bir reklam filmi var. İkili, bir mağazada alışveriş ediyorlar. Daha doğrusu edemiyorlar. Çünkü kart limitlerinin dolacağı endişesiyle birbirlerine hediye almaktan vazgeçiyor gibi görünüyorlar. O sırada Turkcell'in kredi sistemi devreye giriyor ve birbirlerinden habersiz hediyelerini alıyorlar.
Reklamı ilk izlediğimde neden Barış Arduç'un yanına gerçek eşi Gupse Özay'ı oynatmamışlar diye düşündüm. Sonra cevabını yine kendim buldum.
Eğer gerçek eşler reklamda oynasaydı, Türkiye'nin iki gözde oyuncusunun birbirlerine bin liralık hediye alamamaları, bunun için ekstra kredilere başvurmaları, reklam için bile olsa kabul edilebilir bir senaryo olamazdı. Zira benim bildiğim, bölüm başına 25-30 bin liradan az alan başrol oyuncusu yok. Reklamları, ekstraları filan saymıyorum. Ayda en az 50 bin lira giren bir evde bir kulaklığın lafı olmazdı o zaman.
Diyeceğim o ki, bu reklam için 'fukara karakterler' gerekiyordu, o da gerçek dünyada değil, senaryoda bulunmuştu...
Gaf kürsüsü
Doç.Dr. Oytun Erbaş'ın bir röportaj sırasında söylediği "Tuzlu ayran otizm yapıyor" sözü akıl uçuracak cinstendi.
Zap'tiye
Bence Acun, Yemek Sepeti'nden yüzde almalı. Çünkü gece siparişlerinin büyük çoğunluğu Master- Chef sayesindedir.
Ne demiş?
Atv'nin yeni yemek yarışmasından bir diyalog: Zahide Yetiş: "Gerçekten sen eşini 13 kez mi istedin?" Yarışmacı Kayhan: "Evet ya, insan bir hatayı 13 defa yapar mı?"