Kanallar arasında gezinirken tesadüfen karşıma çıktı TRT Belgesel kanalındaki Safranbolu'da Zaman adlı belgesel. 1976 yapımıydı. Safranbolu'nun o enfes kültür mirası evlerini tanıtıyordu. Ama ne tanıtmak?.. Tarihe, kültüre tutkuyla yazıldığı belli olan metinler dikkatimi çekti önce. Jeneriğe bakınca gördüm ki hepsini rahmetli kültür aşığı Çelik Gülersoy yazmış. (Gençler bu ismi bilmiyor olabilir. Lütfen bir arama motoruna ismini yazıp, İstanbul için neler yaptığını okusunlar) O enfes müzikleri derleyen ise Türk Sanat Müziği'nin ölümsüz isimlerinden Kutlu Payaslı'dan başkası değil. Peki belgesele büyük bir anlam katan Cezmi Tahir Berktekin'in Zaman adlı şiirini kim okumuş dersiniz? Macide Tanır... Hele anlatıcı Süreyya Arın'ın unuttuğumuz o eski ve eşsiz kelimeler üzerindeki tertemiz vurguları... Ya sadece objektif kullanarak nasıl şiir yazıldığını ispatlayan kameraman Ümit Gülsoy'un karelerine ne demeli?
Belgeselin yaratıcısını, yapım ve yönetimini üstlenen ismi ise sona sakladım. Süha Arın... Sinema televizyon öğrenimini ABD'nin en seçkin üniversitelerinde tamamlayan, eserleri pek çok uluslararası yarışmadan ödülle dönen, 'belgesel dahisi' olarak tanınan Süha Arın...
Ben TRT yöneticilerinin yerinde olsam, bu şahane belgeselin 'belgeselini' yaptırırdım. Günümüz belgeselcilerine başucu eseri olması için...
Bu arada Safranbolu'da Zaman belgeseli sayesinde heybeme harika bir bilgi daha attım. 25 yıl önce ziyaret ettiğim Safranbolu'daki evlerin damlarına asılan geyik boynuzlarının sebebini sormuştum rehberimize. "Uğur getirsin, kötülüklerden korusun" filan diye geçiştirmişti. Meğer yıllar önce Göveren Köyü'nde yaşayan bir Geyikli Baba varmış. Hayatını yöredeki ala geyiklerin nesillerinin tükenmemesine adamış. Ama sorumsuz avcılar yüzünden bölgede bir tek geyik kalmamış, O da beddua etmiş, "Göveren'in altı hanesi yedi olmasın" diye... Gerçekten de o günden belgeselin çekildiği 1976 yılına kadar Göveren Köyü'nün nüfusu altı haneyi geçmemiş.
Bu en eski çevrecinin yattığı yer şu anda Geyikli Baba Türbesi olarak anılıyor. "Noel Baba orada mı, burada mı?" diye araştıran tarihçilere benden tüyo olsun...
Eşkıya'da bitmeyen sınav
Atv'nin fenomen dizisi Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz bu sezonu da zirvede tamamlamaya hazırlanıyor. Yıllardır salı gecelerine hükümdar olan dizinin az rastlanır başarısıyla ilgili bu köşede sayısız analiz yaptım. Bu kez olaya farklı bir perspektiften bakmaya çalışacağım:
Dizinin ince ince planlanmış sağlam bir senaryo omurgası var. Ama hangi karakterlerin baskın olacağına, hangisinin senaryo dışında kalacağına seyircinin ta kendisi karar veriyor. Dizide, sektörün 'edition' dediği, gizli bir 'oyuncu seçmesi' yapılıyor. Jüri ise seyirci. Diziye yeni katılan karakter eğer tutar ve ilgi çekerse, rolü artıyor. Yok eğer eskirse, önü tıkanırsa ölüveriyor.
Dikkat ederseniz, Çakırbeyli ailesinin karşısına düşman olarak çıkanlar arasında seyircinin sempatisini kazanan olursa, hemen bizimkilerin safına geçiyor. Haşmet, Behzat, Yaman, Tufan, İdris, Kimsesiz Doğan, Yavuz, İshak ve Abbas önce aileye hasım olarak diziye giren, daha sonra Çakırbeyliler'in yanında saf tutan isimlerden sadece bir kaçı...
Şeref kürsüsü
Denizli'den yüklediği 1 ton elmayı 1500 kilometre yol katedip Şırnak'taki askerlerimize ikram eden 'Elmacı Dede' Muhammet Yılmaz bu yıl da gönüllerimizi fethetti. (Elmacı Dede bunu hep yapıyor. Bu yıl mahsulü verimli olmayınca elmayı para verip almış)
Zap'tiye
Mafya dizisi izliyoruz, ekrandaki mafya karakteri ölünce gıyabi cenaze namazı kılıyoruz, mafya liderinin ağzının içine bakıyoruz. Sicilya bizim yanımızda Survivor adası gibi kaldı vallahi...
Ne demiş?
Eski eşi Sabiha Muslu'yu 5 kurşunla vuran Samet Muslu eşine her zaman şunu söylüyormuş: "Seni öldürsem ne olacak ki? İki sene yatar çıkarım. Herkes çıkıyor." (Bu sözler kadın cinayetlerinin neden önlemediğinin belgesi gibi)