Onu, rol aldığı dizideki arkadaşlarıyla çıktığı tekne tatilinde görünce, içten içe mutlu hissettim. 30 yıllık aşkı tiyatro sanatçısı Tarık Ünlüoğlu'nu kaybetmesinin ardından ilk kez yüzünün güldüğünü düşündüm. Dile kolay, 30 yıl. Aynı yastığa baş koymuş, arkadaşları tarafından aşkları gıbtayla izlenen bir çiftti onlar. Seyahatleri, eğlenceleri, sohbetleri, birbirleriyle olan didişmeleriyle ayrılmaz birer ikiliydi. O yüzden akciğer kanseri nedeniyle kaybettiği eşinin ardından "Benim yarım gitti" dedi Gülenay Kalkan. atv'de ekrana gelen Bozkır Arslanı Celaleddin dizisi bahanem oldu. "Sohbet edelim mi?" dedim, kırmadı beni. Gözyaşlarıyla, kahkahalarla geçirdik söyleşimizi. O kadar zarif bir o kadar da güçlü bir kadın ki o, duygusallaştığı ve gözleri dolduğu zaman bana, "Sen üzülme nolur, ben böyleyim bir süredir" diyerek beni teselli etme derdine düştü. O bir yandan kaybettiği aşkına olan hasretini anlatırken, hayatın sadece sevdiklerimizle bir aradayken ne kadar mutluluk dolu olduğu geçti aklımdan. Sohbeti okuyunca sanırım siz de öyle hissedeceksiniz.
- Yasınız bitti mi?
- Yasım bitmez. Benim bir yanım Tarık'la gitti. Ne kadarsa ömrüm, o bitince, onunla orada kavuşursak biter. 30 yıllık bir ilişki. Az değil. Ama hiç kırmadık birbirimizi. Çok güzel kavgalarımız da olurdu. Dalgalanırdık, kızardık birbirimize. Ama gerçeği bu zaten. O bana hep, "Ben senin hakkını nasıl ödeyeceğim" derdi. Ben sette çalışırken o kadar huzursuz olurdum ki, aklım hep Tarık'ta olurdu. Tarık'ın çekimi yok evde, ne yiyecek, sıkılır o. Hep onu düşünürdüm, o yüzden son üç yıl hiç iş kabul etmedim. Her yere beni götürürdü.
Bana sırtını dayamaktan hoşlanırdı. Hayat bana anne babamdan sonra çok güzel iki hediye verdi, biri tiyatro, diğeri Tarık. Bundan sonrası onun adını yaşatmak benim için. Eskiden Gülenay Kalkan ismini kullanıyordum, artık Gülenay Kalkan Ünlüoğlu'nu kullanıyorum. Bir orman yaptıracağım. Yeni açılacak bir tiyatro salonuna onun adını vermek, onu çok onurlandırır. Tiyatroya çok hizmeti olan biriydi. Artık onunla ilgili ne yaparsam bu beni mutlu ediyor. Bu arada umarım, en kısa sürede de tiyatro, sinema ve konser salonlarında buluşuruz. Tiyatroya gitmek, sinemaya gitmek, konser izlemek hayatın en önemli anlarından... Tüm meslektaşlarım, tiyatrocular, müzisyenler, şarkıcılar ve seyirciler artık salonlara, sahnelere dönmeliyiz.
- Günde kaç kez aklınıza geliyor?
- Hiç çıkmıyor ki aklımdan. Her an aklımda. Sabah başucumda resmi, evin her yerinde fotoğrafları. Sabah kalkıyorum, fotoğraflarıyla konuşuyorum, o gün yapacaklarımı anlatıyorum. Başka türlü yapamam. Onu yaşatıyorum içimde. Hiçbir şey, hiçbir yoğunluk onu unutturmuyor.
- Çok büyük bir aşk mıydı aranızdaki?
- Çok büyük aşktı. Biz birlikte çocuk yapmadık. Kimseye ihtiyaç duymazdık, arkadaşlarımızla da olmak çok iyi gelirdi. Ölüm ilanında yazdığım gibi. Bana masal gibi bir hayat yaşattı.
- Bir çocuğunuz olsun ister miydiniz?
- Tarık'la birlikteyken bu hiç aklıma gelmiyordu. Çünkü öyle bir eksiklik hissetmiyordum. Ama o gittikten sonra, en azından ben ve onun genlerini taşıyan bir çocuk isterdim.
İkimizin bir çocuğu olsun isterdim.
- Ne zaman akciğer teşhisi kondu. Aniden mi oldu her şey?
- Hayır. 20 yıl önce de vardı. Alt lobu o zaman alınmıştı, Ankara'daydık. Tertemiz oldu, bitti dendi. Bitti zaten, unutuldu. İkince kez nüksedince 20 yıl sonra maalesef o kadar şanslı olamadı. Akciğer kanseri çok zor bir hastalık. En iyi doktorlar, en iyi tedaviler. Hep sonuçları çok iyi çıkıyordu. Ama maalesef sonuç vermedi.
- Tedavi sırasında aklınızdan onu kaybedebileceğiniz ihtimali hiç geçmedi mi?
- Hiç. Bir dakika bile geçmedi. Ben onu yaşatacağıma inandım. Ama yaşatamadım. Kısmet böyleymiş.
- Kendinizi nasıl toparladınız?
- Toparlayamadım ki. Görüntüm öyle.Toparlayamıyorum. Sanki dün olmuş gibi Sonat. Bu 20 yıl geçse de öyle olacak.
Çok güler yüzlü bir kadınımdır. Allah bana müthiş bir dayanma gücü veriyor ama gözyaşım hep burada. İlk zamanlar çok kişi geliyor, gidiyor anlamıyorsun. İnan şimdi daha çok hissediyorum.
Bir güzel yer görsem, bir güzel manzara görsem, bir güzel yemek yesem, "O da olsaydı" diyorum. Tasavvufa dair şeyler, Kuran-ı Kerim'i çok okudum. Hep kendime örnekler almaya çalıştım. Mevlana diyor ki, "İnsanlar ölümün uykuya yatmak gibi olduğunu bilseler, ölümden korkmazlar" Ölümden korkmuyorum zaten. Maneviyata yönelmek beni ayakta tuttu, yüreklendirdi, kuvvetlendirdi. Bu hastalıkla ilgili de hiçbir zaman Allah'a isyan etmedim. Hep dua ettim.
Ama ömrü bu kadarmış.
- Tarık Bey'in gömleğini, jean'ini giyip gelmişsiniz. Ne güzel...
- Evden hiç gitmemiş gibi... Kıyafetleri hep duruyor. Onun gömleklerinin, pantolonlarının orada olması bana iyi geliyor. Evde sadece benim eşyalarım yok, biz hâlâ manen birlikteyiz. Kıyafetlerini giymek de çok hoşuma gidiyor.
- O kadar kalbinizde başka biri için yer bırakmamışsınız ki... Çok da genç bir kadınsınız. Başka bir ilgiye, sevgiye yer yok gibi hayatınızda...
- Çok kişi soruyor bunu. Büyük konuşmamak lazım ama Allah ne yazdıysa onu yaşayacağız, ama bana sorarsan mümkün değil. Mesleğimle doluyum, anneciğim var 90 yaşında onun sevgisi var, yeğenlerim var, arkadaşlarım var...
DÖNEM DİZİLERİNİN BİR MİSYONU VAR
- Bozkır Arslanı Celaleddin dizisini çektiğiniz sırada, Tarık Bey'i kaybedeli birkaç ay olmuştu değil mi?
- Çok zor bir dönemimdi. Çekimler başladığı zaman çok mutlu oldum. Bir dönem dizisi oyuncunun hayatında mutlaka deneyimlemesi gereken bir şey. Teklif geldiğinde hem heyecanlandım, hem de bu çalışma sürecinin bana iyi geleceğini hissettim. Düşünmeye fırsat kalmayacaktı. Yorulduğum zaman hiç şikayet etmedim, şükrettim. Ama üzüntüden ilk başladığımda yüzüm çok dağınıktı. O hengame arasında bir tek akşam eve dönünce bugün yaşadıklarımı Tarık'a anlatmadan nasıl duracağım diye üzüldüm. En zoru oydu. O zor dönemlerimi kolaylaştıran bir çalışma oldu.
- Saraydaki kadın hakimiyeti tarihimizin çok önemli bir parçası. Bu kadın karakter de öyle...
- Türkan Hatun, 1200'lerde din ve dünya hamiyesi diye geçiyor. Hep çalıştık o tarihe. Öyle kudretli bir kadın ki, ne oğlu Alaaddin'i görüyor gözü, ne torununu. Kadın erki kaybetmemek için elinden ne gelirse yapıyor. O tarihte de kadın, erk ve hırs. Bu dönemde de aynı. Hiçbir zaman insanoğlu bunları aşamamış. 1200'lerde Alaaddin'in iki karısı var, eşlerden birini ben seçmişim Kıpçak gelin. Onu seviyorum, Alaaddin'in seçtiğini sevmiyorum. Torununa tapıyor ama kendi soyundan bir gelin bulmak istiyor, torun farklı birine aşık oluyor. Torunu gözden çıkarıyorum. Ve savaşa sürüklüyor.
- Tarihi anlatma adına diziler ne kadar önemli bir vesile oldu. Bu çok önemli değil mi?
- Tüm dönem dizileri, aralarına aşk ve fantastik ögeler de konulsa, tarihi anlatıyor. O kadar önemli bir misyon ki, okumayan bir milletiz, seyretmek kolayımıza geliyor. Artık kitap dinlenir hale geldi, bu da görsel bir unsur. Yapımcımız ve proje tasarımcımız Mehmet Bozdağ'ı bu açıdan çok takdir ediyorum. Bu Özbeklerle ortak bir yapım. Hiçbir masraftan kaçınılmadı, inanılmaz bir saray yapıldı. Bu yaştan sonra at bindim.
- Zorlandınız mı?
- Yapamam ben dedim. O dönem Tarık'ı kaybettiğim için ilaçlar kullanıyorum, eklemlerim ağrıyor. İki kez teşebbüs ettim olmadı. Bir gün geldim, at sahnesi. İmkansız dedim ama ikna ettiler. Beni 20 kişi ata çıkardı. Yokuş aşağı taşlı bir yoldan ineceğim. Ata bindim, o yokuş aşağı patikadan indim... Atımın adı Peyami. Ata aşırı bir tutkum var ama binmek farklı. O kadar sevdim ki, ondan sonra atlı sahne olsun diye dört gözle bekliyorum. Dörtnala gitmedim ama çok mutlu oldum. Güzel kazanımlarım oldu dizi sayesinde. Özbek kültürünü öğrendim. Özbek oyuncularımız da vardı. Müthiş bir tecrübeydi.
- Özbekistan'a da gittiniz. Nasıl karşılandınız?
- Çok güzel karşılandık. Cumhurbaşkanının eşi ve kızlarıyla birlikte ilk bölümü orada seyrettik, henüz Türkiye'de yayınlanmamıştı. Onlar muhteşem ağırladılar bizi. Çok güzel anılarla döndüm. Özbekistan'ı çok sevdim.
TEKNE TATİLİ BANA ÇOK İYİ GELDİ
- Birlikte rol aldığınız diziden kadınlarla çok keyifli bir tatil yaptınız. Kız kıza tatil ne kadar keyifli değil mi?
- Çok güzel bir tatil geçirdik. Bu çitlembik Eda Ece'nin fikriydi. O benim çitlembiğim.
Ben daha önce Tarıkcığımla, arkadaşlarımızla çok giderdim tekne tatiline... Son dakikada hepimiz organize olduk. Şevval albüm hazırlığında iki ayağı bir pabuca girdi. Nesrin Cevadnaze Datça'da annesinin yanındaydı. Toplaştık, nasip ve kısmet bir araya gelebildik.
- Kadın kadına iletişim zordur, aynı teknede sıkıntı yaşamadınız mı?
- Hiç... Hepsi çok eğlenceli, can. Sette de öyleyiz ama orada kısıtlı zaman var. Biri en iyi seyahatte tanınır derler ya, düşünün bir de teknedeyiz. Çok eğlendik. Günümüz gülerek başlıyordu, gece yarısına kadar güzel vakit geçiriyorduk. Zaten, sosyal medyadan da eğlencemizi paylaştık.
- Size iyi geldi mi?
- Bana çok iyi geldi. Tarık bize veda ettikten sonra hiçbir yere çıkmadım, zaten hemen sonrasında Bozkır Arslanı Celaleddin dizisinin görüşmeleri başladı, kostüm provası, çekimler derken hiç canım istemedi. Bu tatil, sevdiğim arkadaşlarımla ve kız kıza bana çok iyi geldi.