İnsanoğlu ne acayip yaratık ya, özellikle de kadınlar... Yıllarca bir erkek uğruna yapmadığımız şey kalmaz: O istemiyor diye iş hayatımıza, kariyerimize son veririz, o istemiyor diye mini etekten, dekolte giymekten vazgeçeriz, o istemiyor diye eşimizi, dostumuzu, çevremizi sileriz, o istemiyor diye saçımızın rengiyle bile oynamayız, o istemiyor diye özel zevklerimizi unuturuz, hatta öyle zaman olur ki kendimizden bile vazgeçeriz. O anda önemli değildir başka hiçbir şey;
onu seviyoruz ya... O yanımızda ya, gerisi hiç önemli değildir. Fakat bir gün gelir... Olur da terk edilirsen, aldatılırsan, mutlu günler biterse... Bütün o eski hesaplar da açılır bir bir...
O gün yapmadığın için nasıl da mutlu olduğun, yapmadığın için 'kendini çok özel hissettiğin' her şeyi tek tek hatırlayıverirsin. İşte o zaman 'kendime ne kadar da yazık etmişim' dersin ama iş işten geçmiştir. Alın size örnek:
"Huyu huyuma, boyu boyuma uygun değildi. Ferdi kısaydı, 30 yıl topuklu giyemedim" diye içini dökmüştü bir programda, çok gülmüştüm. E giyseydin güzel ablacım, yazık değil mi 30 yılına! Ayrıca, sana uygun olmadığını terk edilince mi anladın! Dün de Posta gazetesine bir röportaj vermiş; bir açıldı pir açıldı yani. 30 yıllık hayat arkadaşı Ferdi Tayfur tarafından aldatılarak terk edilince, inzivaya çekildiği hayat perdesini kapadı, yeni bir perdeyle karşımıza çıkıyor şimdi Necla Nazır. 30 yılını Tayfur'la geçirmiş ama şöyle diyor:
"Ferdi'ye aşık değilmişim, alışkanlıkmış benimkisi!" Yapma ya, 'severken kardeş mi olduk' derler böylesine! Derdim Necla Nazır'la dalga geçmek falan değil, kadınların kendilerine yaptığı şeye, reva gördüğü hayata dikkat çekmek, 'yapmayın' demek. Haa yapacaksan eğer... Ya da yapmışsın madem; sonra da çıkıp
30 yıllık ilişkinin içine etme! Şimdi ne kadar da kolay; "Yıllarca Ferdi Tayfur'un Necla'sıydım, şimdi elimin tersiye ittiğim Necla Nazır'ı geri istiyorum" demek... Geçmiş olsun!