Bizim mamalarımıza 1960 darbesinin tozu bulaşmıştı. Belki de o yüzden 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat ve 15 Temmuz'a direndik.
Bizim ilkokulda siyah formanın üzerine iliklediğimiz kolalı beyaz yakalarımız vardı. Belki de ondan bildik siyah ile beyazı hakkınca ayırmayı.
Bizim beslenme saatimiz vardı ilkokulda. Marshall yardımıyla gelen süt tozunu sıcak suya katıp verirlerdi bize ama sütümüz hiç bozulmadı. Yıllar sonra 6. Filo'nun Conilerini Dolmabahçe'den suya döktüğümüzde anladılar ne kadar bozulmadığımızı.
Biz Armstrong'un aya ilk adımını atışını televizyondan izleyen çocuklardık. Özendik tabii ki astronot olmaya ama ayaklarımız hiç yerden kesilmedi, hep doğru bastık.
Annemiz beslenme çantamıza muz koymazdı bizim. "Alan var, alamayan var oğlum" diyerek. Restoranda yemek yemeden önce iskender kebabın fotoğrafını çekip paylaşanlardan olmadık hiçbir zaman. Kebabın kendisini, camdan içeriye bakan garibanla paylaşandık biz.
Kahvede şimdi bile otururken sırtını hep duvara veren birini görürseniz, anlayın ki 60'lıdır. Çünkü bizim zamanımızda kahvehaneler taranırdı. Akşam haber bültenlerini korkarak izlerdik, tanıdığımız biri vuruldu mu diye. Bizim bugün bile karakolların önünden geçerken ense tüylerimiz ürperir. Gidip de bir daha gelmeyen mahalleli abilerimizi hatırlarız.
Bizler otomobil kullanmayı benzin kuyruklarında, sabırlı olmayı margarin ve tüpgaz sıralarında öğrendik. Samsun, Maltepe bulamadığı için filtresiz Bafra'nın, Birinci'nin hatta Asker cigarasının dudağa yapışan tütününü tükürenlerdendik biz. Varlığı da gördük, yokluğu da...
Annem pazara gittiğinde evin anahtarını Mavi Köşe bakkalına bırakırdı. Bakkal amca beni alır, caddede karşıdan karşıya geçirir, evin kapısını açar, içeriye bırakırdı. Biz tacizci, tecavüzcü, sapık esnafı hiç bilmedik.
Askere giden arkadaşımız, yavuklusunu önce Allah'a sonra bize emanet ederdi. Aşağı mahallenin gençleri o emanete yan baktı diye çok dayak atmışlığımız, dayak yemişliğimiz vardır bizim. Çok şükür, kimsenin helaline göz ucuyla bile bakmadık.
Mayası felaket ile yoğurulmuş bir nesildik biz. Kocatepe muhribinin batışına, 16 yaşındaki Erdal'ın, Deniz'in. Mahir'in, Ulaş'ın asılmasına, Kahramanmaraş'taki, Madımak'taki mezhep soykırımına, Marmara depremine, ikiz kulelerin çöküşüne, kentlerin meydanlarında patlayan bombalara ve nihayet pandemiye şahit oldu bu gözler. Eğer felaketlere karşı şerbetlenmek diye bir şey varsa, işte onu biz yaşadık.
Gençler; otobüste bize yerinizi vermenizi, trafikte karşıdan karşıya geçirmenizi ya da pazar dönüşü elimizdeki torbaları yüklenmenizi istemiyoruz sizden.
Koruyun bizi, kollayın, sakının, sözümüze kulak verin, sohbetimizin keyfini çıkarın.
Çünkü az kaldık...
Bravo Demet Sağıroğlu!
Arnavut Kaldırımı ile öyle bir çıkış yapmıştı ki, şarkı Türk Pop Müziği gibi 'uçucu' bir alemde 'klasik' olmayı başarmıştı. Uzun yıllar susan Demet Sağıroğlu öyle bir geri döndü ki, yeniden fırtınalar yarattı.
Demet'in son şarkısı Açık Çay'ı dinlediniz mi bilmiyorum. Eğer hâlâ habersizseniz, bir radyo açın, en geç 5 dakika içinde karşınıza çıkacaktır. Rast gelmezseniz, arama motorlarından yardım alın. Ama mutlaka ve mutlaka dinleyin. Dinleyin ki, gönlünüz şenlensin, içinizde umutlar tomurcuklansın, meteorolojiden bağımsız, yüreğinizi güneşler ısıtsın.
Gün aşırı birbirinin kopyası 'çıs tak' şarkıların üretildiği pop müzik aleminde bir şanson ile karşılaşmak beni nasıl mutlu etti anlatamam. Demet'in yaptığı gerçekten de yürek işiydi ve başardı. Hele yazdığı o sözlerin inceliği: "Aşkın en güzeli / Mucizeler bu kez erkenden mi geldi / Bir açık çay söylese şair bari / Buluşsak sokaklar gibi / Okuma bugün at gazeteyi /Dinleme değiştir haberleri / Hayat zaten alt yazında gizli..."
Gaf kürsüsü
Köşemizin müdavimlerinden İlmen Yüksel, Kuruluş Osman dizisindeki hataya değinmiş: Osman Bey yeğeni Bayhoca yaralandıktan sonra Bizanslıyı yakalayıp savaşa girdiği sahnede havadan çekim yapan kamera kadraja giriyor.
Zap'tiye
Hayvanat bahçesinden geyik çalıp, yemişler. Bu arkadaşlar aynı hayvanat bahçesindeki bir kafeste teşhir edilmeli!
Ne demiş?
"Bir damla, bir damla daha iki damla etmez. Bir büyük damla eder." (Gönül Dağı dizisinden)