Biliyorsunuz, televizyon ve radyo sinyalleri sonsuza kadar uzayda yol alıyor. En büyük korkum, -varsa- uzaylıların Türkiye'de yayın yapan televizyonlardan yayılan sinyalleri yakalamaları. Düşünsenize; haber bültenlerinde bir tane iyi haber yok. Cinayet, vahşet, dehşet, felaket... Mafya dizilerinde her hafta 15-20 kişinin öldürülmesi... Aşk dizisi diye yayınlanan yapımlarda hep ihanet, aldatma, entrika... Tartışma programlarında birbirlerine ağzına geleni söyleyen, hakaret eden, iftira atan siyasetçiler, gazeteciler, sözde aydınlar... Peki şaka olsun diye beslediği koça kafa atan, sonra da hayvanın karşılık vermesi sonucu elmacık kemiği kırılıp hastanelik olan adamı bir uzaylıya nasıl izah edersiniz? "Seni çok seviyorum. Ya benimsin ya kara toprağın" diye eski karısının üzerine iki şarjör boşaltan adama ne derler peki? Dünyanın yarısını besleyecek yiyeceği çöpe atarken, diğer yandan Afrika'da çocukların açlıktan öldüğünü öğrendiklerinde hakkımızda ne düşünürler? Ya dünya virüsten kırılırken bizim asker uğurlamalarında, düğünlerde maskesiz, sosyal mesafesiz kucak kucağa eğlendiğimizi gördüklerinde? Yavru köpeğin ayaklarını keseni, havlıyor diye bir köpeği yerden yere vurarak öldüreni, hasta köpeğe tecavüz eden adamı öğrendiklerinde bizi ne gözle görürler sizce?
Dedim ya, en büyük korkum, uzaylıların bizim televizyon sinyallerini yakalamaları. Eğer görürlerse, "Bu dünyalıların galakside yeri yok" diyerek gezegenimizi yok etmeye kalkarlar vallahi!..
Haber dili eğitimi şart oldu
Bu yazıya ilham oluşturan bilgi notu Sabah Gazetesi Ankara Temsilcisi değerli meslektaşım Okan Müderissoğlu'ndan geldi. Diyordu ki, "Bir hususa dikkat çekmek isterim: Haber kanallarındaki muhabir arkadaşlar (yayın grubu ayrımı olmaksızın) bulaşıcı, tuhaf bir anlatım dili geliştirdiler. Bu sabah YKS öncesi haberler mesela:
- Belirtmek gerekirse...
(Belirt kardeşim) - Söyleyebiliriz... (Söylüyorsun zaten)
- Yavaş yavaş yayınımızın/ programımızın sonuna geliyoruz...
(Hep aynı hızda geliyorsun oysa. Zira dakikalar hep 60 saniye. Program başında da sonunda da.)" Meslektaşımın örneklerine benim de ekleyeceklerim var:
- Şimdi dilerseniz filancaya bağlanalım... (Biz dilemezsek bağlanmayacak mısınız sanki?)
- Kazaya karışan ticari taksi... (Ticari olmayan taksi mi var?)
- Kâtil zanlısı yakalandı. (Ahu şu a'yı uzatanlar yok mu?)
Görünen o ki, haber merkezlerinde muhabirlere, seslendirme yapanlara ve editörlere 'haber dili eğitimi' verilmesi şart. Zira günde 5 saat televizyon izlenen bir coğrafyada başta çocuklar olmak üzere büyük bir çoğunluk ana dilini annesinden ziyade ekrandan öğreniyor.
Mabel Matiz fena borçlandı
Üniversiteye giriş sınavında şarkıcı Mabel Matiz'in Fırtınadayım adlı şarkısında ne anlattığının sorulması, ortalığı fena karıştırdı. Olaya en çok Mabel Matiz'in kendisi şaşırdı. "Ne olduğunu bilmiyorum, şaşkınım ama bu şey önemli bir şey galiba" gibisinden bir şeyler söyledi. Tepkilerin büyümesi üzerine ÖSYM'den konunun soruşturulduğu, soruyu hazırlayanların bundan sonra soru kitapçıklarının hazırlanması sürecinde yer almayacakları yönünde bir açıklama geldi.
Günün sonunda bu işten en kârlı çıkan Mabel Matiz oldu. Türkiye'deki bütün reklam ajansları bir araya gelse, böylesine etkili bir reklam kampanyası yapamazlardı. Mabel Matiz'in ismini ilk duyduklarında çikolata markası sananlar bile ÖSYM sayesinde artık onu dinlemeye başladı.
Bence Mabel Matiz yeni albümünün tüm gelirini ÖSYM'ye bağışlamalı.
Gaf kürsüsü
Özlem Yıldız, photoshop'u abartıp arkasındaki merdivenleri de yamultunca sosyal medyanın diline düştü.
Zap'tiye
Van Gölü'nde göçmenleri taşırken batan teknedeki 50 kişiden sadece 11'inin cesedine ulaşılabildi. Gölde yıllardır boşuna 'kuyruklu canavar' aramışız. Meğer asıl canavar, köhne tekneye 60 kişiyi dolduran iki ayaklı olanıymış.
Ne demiş?
"Yan villa Mesut Özil'e aittir. Bahçeye her çıktığınızda Mesut Özil'i görebilirsiniz." (Çeşme'deki villa için emlakçının verdiği ilan)