Ekranda 'aşk adamı' deyince aklıma ilk önce Kerem Alışık geliyor. Aşkın bir erkeğe bu kadar yakışması, ender bir durumdur. Şair ruhlu Kerem; hayat profesörü 'kalender filozof' babası Sadri Alışık, duygu kadını annesi Çolpan İlhan ve sevdayı en güzel anlatan edebiyatçılardan dayısı Attila İlhan'dan miras kalan genleri de oyunculuk yeteneğiyle harmanlayıp ortaya muhteşem romantik karakterler çıkartıyor. Atv'nin dizisi Bir Zamanlar Çukurova'nın bu denli sevilmesinin nedenlerinden biri de Kerem'in gönüllerimize nakış gibi işlediği, her sahnesi, her cümlesiyle 'sevda dersi' veren Fekeli karakteri.
Çukurova'yı izlerken beynimde hep aynı soru dönüp duruyor: İçlerindeki en gerçek, en saf, en katıksız aşk hangisi? Demir'inki aşk değil, bir saplantı. Yılmaz'ınki deseniz, aşka saygısı olsa, sevmediği Müjgan'ı 'yara bandı' olarak kullanmaz, genç kadının hayatını mahvetmezdi. Peki ya Müjgan?
O da eğer gerçek bir aşık olsa, gönül verdiği adamın bir başka kadını sevdiğini, ondan bir oğlu olduğunu bile bile sırf 'tutkusuna' yenik düşüp onun yanında kalmaya devam etmezdi. Züleyha ise içlerindeki en 'dengesiz' aşık. Bir Demir'in sahillerine vuruyor, bir Yılmaz'a doğru savruluyor. Çaresizliği adeta çare edinip gelgitlerine her daim bir kulp takmayı başarıyor. Gelelim Hünkar Hanım'a... O da yıllar önce sevdiği adam Fekeli'yi değil, sevmediği ağa Adnan'ı tercih etmiş. Aşkı için yeterince mücadele etmeyip geride koca bir 'yaşanmamışlık' ve kırık bir kalp bırakmış. Onun da aşka saygısı yok.
Öyle olsa, gönlü başkasında olan Züleyha'yı, bile bile oğlu Demir'e gelin eder miydi? Bana göre bu hikayedeki tek gerçek, katıksız ve saygı duyulacak aşk, Fekeli'ninki... Gelin görün ki o da şimdilerde "Aşka ihanet eden bu Hünkar'a ben nasıl gönül verdim?" diye, Aslı'sına kavuşamayan Kerem misali, ışığa varayım derken kül olan pervanelere döndü.
Bu haddinden fazla romantik pazar yazısını, geçen hafta Fekeli'nin söylediği bir Mevlana sözüyle noktalayayım: "Aşk acısı çekmeyen yürek, ya ölüye aittir ya deliye..."
***
Çılgın Trakya komedisi
Rüyhan Duralı, mesleğe 20 yıl önce benim yanımda atv Spor Servisi'nde başlamıştı. Sonra yapımcılık işine geçti. İcat ettiği formatlar yabancı ülkelerde büyük ilgi gördü. Son olarak da kendine Koreli bir ortak bulup ilk sinema filmini yaptı: Kırkyalan... Geçen hafta "Yüksel Ağabey, öğrencinin ilk filmini görmek istemez misin?" deyince, koşa koşa filmin galasına gittim.
Rüyhan, doğup büyüdüğü Kırklareli'nin bir kasabasında çocukluk günlerinin gerçek karakterlerini çılgın bir senaryonun içinde deli dolu bir maceraya çıkarıp bu tür komedi filmlerine ilgi duyanları tatmin edecek bir film yaratmış. Özellikle 'Belediye Başkanı' rolünde döktüren, Seksenler dizisinin unutulmaz kahkaha makinesi, fırıncı ustası Berat Yenilmez mutlaka görülmeli.
***
Digiturk'ün şöminesi
Digiturk'ün müzik kanallarındaki eşsiz Türkiye manzaralarının yerini iki hafta önce yeniden şömine görüntüleri almıştı. Bunu fark eden sevgili Hıncal Uluç ağabeyim de bana köşesinden bir ev ödevi verdi, "Sebebini öğrenmek Yüksel Aytuğ'a düşer" diye... Öğrendim. Digiturk'çüler her yıl olduğu gibi kışın gelişiyle birlikte 'geleneksel' şömine görüntülerine geçmişler. Yakında yeniden drone ile çekilen o enfes manzara görüntülerine döneceklermiş.
Malum, bu aralar milletin eli kombi düğmesine titreyerek gidiyor. Digiturk'çüler vatandaşa 'görsel destek' vermek istemiş olmalılar.
***
Ne demiş?
İrem Derici, "Seni O Ses Türkiye'de jüri olarak görmek istiyoruz" diye yazan hayranına ilginç bir yanıt verdi: "Koltuklar dolu ayol, Seda Abla'mın kucağına mı oturayım?"
***
Gaf kürsüsü
"Masadaki güller çok kırmızı, gözümü alıyor..." (Eleştirecek bir şey bulmakta zorlanan Zuhal Topal'la Sofrada yarışmacısının çaresizliği)
***
Zap'tiye
Mücevher firmalarının reklam bombardımanı yüzünden, 'Beş taş' deyince çocukların aklına artık oyun değil, yüzük geliyor!