43 bölümdür her perşembe atv ekranında izleyicilerle buluşan 'Kanatsız Kuşlar' dizisinde 'Ahmet' ve 'Kartal' karakterlerini canlandıran Ahmet Varlı ile hem diziyi, hem rolünü, hem de özel yaşamını konuştuk...
'Kanatsız Kuşlar', 43 bölümdür ekranda. Bu başarıyı neye bağlıyorsunuz?
Öncelikle hikayeye. Tabii bir dizinin tutması için sadece tek bir öge yeterli olmuyor. Bir sürü ögenin bir araya gelmesi lazım. İnsanlar samimi bir hikaye gördükleri zaman izliyorlar. Hikayemiz, insanlara samimi geldi; birincisi bu. İkincisi ise biz keyifle, kumpanya tadında çalışan bir ekibiz. Her şey çok güzel olunca bu da işe yansıyor. Yapımcısından yönetmenine, oyuncusundan senaristine kadar herkesin bunda büyük rolü var. 'Kanatsız Kuşlar'da doğru taşlar, doğru zamanda, doğru bir şekilde bir araya geldi. Dizileri tutturmanın zor olduğu bir dönemde güzel bir başarı yakalandı. Yaptığımız işin seyircide karşılığının olduğunu görmek büyük mutluluk.
LENS KULLANMAKTA ZORLANDIM
Dizi ilk başladığında 'Ahmet'i canlandırıyordunuz. Sonra öldüğü sanılan 'Kartal'ı da oynamaya başladınız. 'Kartal', 'Ahmet'ten çok daha farklı bir karakter. 'Kartal' için renkli lens ve gözlük kullanıyorsunuz. Bu geçiş hakkında neler söyleyeceksiniz?
Lens kullanmakta çok zorluk çektim, Allah kullanana sabır versin. Oynarken de yer yer konsantremi dağıtan bir durum oldu benim için ama hikaye için bunu yapmak zorunda kaldık. Bu dönüşüme karar verdiğimizde, ben yeni karakterimiz 'Kartal'a odaklandım. Seyirciyi ona inandırmaya çalıştım. Sadece amcasının yanında 'Ahmet' olarak görünüyor. Aynı yapımda iki kişiliği canlandırmak ilk kez başıma geldi ancak seyirci bu durumu çok yadırgamadı, farklı bir tepki almadık.
'Zeynep'ten intikam almak için kardeşi 'Cemre'yle yakınlaşan 'Kartal', dizinin ilerleyen bölümlerinde tehlikeli sularda yüzmeye devam edecek mi? 'Kartal'ı frenlemek mümkün olacak mı?
'Ahmet' kötü bir adama dönüştü, kendince haklı sebepleri de olsa... Hikayede ne yazık ki hayırlı bir son görünmüyor. Aşk dediğin şey saplantıya dönüştüğü zaman, sen o aşkı kontrol edemiyorsun artık, o aşk seni kontrol etmeye başlıyor. Böyle saplantılı bir aşkta da alınan kararlar doğru ve sağlıklı olmuyor. 'Ahmet'in yaşadığı böyle bir aşk. Benim Ahmet Varlı olarak çok anlamlı bulamadığım duygular; kendisini sevmeyen, istemeyen birinin peşinden gitmek... Ama oynadığınız karakterin ve onun duygularının avukatı ve savunucusu olmak zorundasınız oyuncu olarak. Özel hayatımda çok anlayamadığım ve hak vermediğim durumlar. Ahmet Varlı olarak baktığım zaman, oyuncu her zaman karakterinin avukatıdır. Bütün bu saplantılara rağmen 'Ahmet'in içinde bir yerlerde saf, temiz, hâlâ birilerinin yardımına koşmak için kendini yok edebilecek kadar samimi bir taraf var. Bu zıtlığı oyuncu olarak yansıtmak gayet zevkli bir durum. Doğal olan da o bence. Hiçbir insan tek bir renk barındıramaz. Hiç kimse annesinin karnından hırsız, katil doğmaz. Yaşadıkları şeyler, aldığı kararlar, elinde olmayan durumlar; onu bambaşka bir adam ya da kadın yapmıştır. İlk iki-üç bölüme bakıldığında 'Ahmet'in bu noktaya geleceği kimsenin aklına gelmezdi ama iyi ki de bu değişim olmuş diyorum. Ben bu durumdan oyuncu olarak daha çok keyif alıyorum. Hayatta değişmeyen hiçbir şey yok; insanlar da değişir. Değişmeyen karakter, bana iki boyutlu, dolayısıyla gerçek gelmiyor. Hikayenin başladığı noktayla bittiği nokta arasında fark varsa, o karakter oynanmaya değerdir benim için.
AŞK, 'AHMET'İ ZEHİRLEDİ
'Zeynep' ve 'Cemre', 'Kartal' yüzünden birbirlerine düşman oldular. Kartal'ın 'Zeynep'e olan aşkı, intikam duygusuna mı dönüştü? 'Cemre'ye gerçekten aşık olabilir mi?
'Kartal'ın 'Zeynep'e olan duyguları öyle koyu ve uç noktaya geldi ki... Bunu herhangi bir şekilde kırabileceğini çok düşünmüyorum. Aşkı 'Ahmet'i zehirledi artık. Orası kör, dipsiz bir kuyu oldu onun için. Başka bir sevgiye inanacak, başka bir kadını görebilecek, sevgi besleyecek noktayı çoktan geçti bence.
Artık internet dizileri de çekilmeye başladı. Önümüzdeki yıllarda dijital dizi sektörü sizce çok gelişecek mi, bir dönüşüm olacak mı?
Olmaması mümkün değil. Bütün dünya bu noktaya gidiyor. Nasıl artık bir insanın cep telefonu kullanmaması mümkün değilse, bizim de bu alandan uzak kalmamız mümkün değil. Dizi sektöründe de dijitalleşme çok yaygınlaşacak. Bu da sanat dünyası açısından olumlu bir gelişme. Daha çok dizi, daha çok film, daha çok mecra; daha çok sektörün, pastanın büyümesi demek.
Sosyal medya ile aranız nasıl?
Sosyal medyada çok aktif değilim. Ara ara bilgi verme amaçlı paylaşımlar yapıyorum. Günlük haberleri internetten takip ediyorum. Yurt ve dünya haberlerini, spor, sanat dünyası ile ilgili gelişmeleri düzenli takip ederim.
Evlilik konusunda neler düşünüyorsunuz peki?
Hayırlısı diyorum. Bu insanın tek başına alabileceği bir karar değil. Doğru zaman geldiğinde neden olmasın! Yaşamak gerekiyor tabii ki. Aile olmak, o hassasiyetlere bürünmek, yaşamak istediğim duygular. Kısmet işi.
ODAK NOKTAM ÖDÜL DEĞIL, GÜZEL KARAKTERLER OYNAMAK
Geçtiğimiz yıl 'Taş' filmiyle Adana Film Festivali'nde En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu seçildiniz. Ödül kazanmak size neler hissettirir? Oscar'a gidecek bir filmde rol alma hayaliniz var mı?
Ben öncelikle çok iyi bir oyuncu olmanın hayalini kurdum bu işe girdiğimde. İlk başladığında kıstasın ödül almak olursa, bu düşünce seni bir gün duvara toslatır. Senin ilk odak noktan sadece oynamak, olabildiğince iyi oynamak olmalı. İyi bir oyuncu olmak için çok çalıştım, hâlâ çalışmaya devam ediyorum ve edeceğim. Hayatımda hiç B şıkkı yoktu; ya oyuncu olacaktım, ya oyuncu olacaktım. Hayatta en çok zevk aldığım şey bu. Ben işe gittiğim zaman işe gitmiş gibi hissetmiyorum; sevdiğim şeyin peşinden gidiyorum. Mesleğimi en güzel şekilde nerede yapmam gerekiyorsa orada yapmalıyım; bu, burası olur, başka yer olur. Hayallerini kurduğum şey, ödül elde etmek değil, güzel hikayelerde güzel karakterler oynamak. Gücümü aldığım referans noktam da bu.
KARAKTERİ YARATIRKEN GÜNLÜK TUTARIM
Rolünüze nasıl hazırlanıyorsunuz?
İnsan oyuncu olmaya çok müsait bir varlık. Annemizin yanındayken başka rolle oradayızdır, sevgilimizin yanında başkayızdır. Oyuncu, bu farklılıkları bilinçli olarak tanımlayıp işinde kullanır. Yani ilk çalışmam, insan gözlemlemektir. Sadece hayatın içinden değil; izlediğim bir filmden, okuduğum bir kitaptan, gazetedeki üçüncü sayfa haberinden olabilir. İlk işim insan tanımlamak, insanların fiziksel ve ruhsal olarak karakteristik özelliklerini ödünç almak. Sonra senaryo okuduğumda, orada tanıdık bir şeyler görmeye çalışırım. Ardından adım adım işlerim karakteri; nasıl yürür, ne yer, ne içer, hangi rengi sever, nelerden nefret eder vs... Onun için bir günlük tutmaya başlarım. İşin en önemli noktası, bıkmadan usanmadan çalışıp o karakterin bütün hayatına sahip olduğunu hissetmek. Çok çalışmak gerekiyor. Çalışmak, yetenekten daha önemli. Yetenek bir kapı gibidir, o kapıyı açmanın yolu çalışmaktır. Oyunculuk az çalışmayı, tembelliği affetmeyen bir meslek. 'Ben tamamım' dersen seni yok eder; kendini yenilemen gerekiyor.