ZORAKİ CÜMLELER
O sırada telefonum çaldı. Karşıdaki ses, ertesi günkü bir basın toplantısına katılıp katılmayacağımı soruyordu. Bu soru için hayli geç bir zamandı, "Efendim, müsaade ederseniz, ben yarın sabah planıma bakıp size haber vereyim" diyerek, nazikçe kapattım telefonu. Arkadaşımın eşi bana döndü ve şöyle dedi: "Bir anda nasıl oluyor da bu kadar düzgün bir Türkçe'yle konuşmayı beceriyorsun, anlamıyorum. Daha iki dakika önce her türlü lafın belini itinayla kırarken, bir anda salon adamı oldun ya; helal olsun." "Bu hayat bize bir normal dil, bir de ısmarlama dil öğretti maalesef.
Allah ikincisini kullandırtmasın" dedim, gülerek.
Anlamadı... Anlattım...
Birincisi, ısmarlama dil. Yani, ana hatları önceden hesaplanmış; noktası, virgülü koyulmuş. Ucunun nereye dokunacağı itinayla düşünülmüş.
Perdesi, oktavı, yüksekliği....
Herbir şeyi matematik ürünü olan bir dil bu. Misal, kazandığınız para yetmiyordur, canınıza tak etmiştir, bir gazla çıkarsınız patronun karşısına, "Efendim biliyorum kriz dönemi ama maaşlarda ne zaman artış olacağına ilişkin bir öngörünüz var mı?" dersiniz.
Aslında söylemek istediğiniz bal gibi, "Sabahtan akşama kadar çalışıyorum ama artık canıma tak etti. Kenara iki kuruş atamayacak mıyız bu hayatta" cümlesidir; söyleyemezsiniz.
Ya da seçim dönemlerinde, siyasilerin ağzından bolca 'ısmarlama dil' ürünü cümle duyarsınız.
Aslında ne demek istediklerini bal gibi bilerek ve de anlayarak dinlersiniz o mekanik cümleleri...
İkincisi, günlük dildir. İş kıyafetlerinizden kurtulduğunuzda, ofisten çıktığınızda kullandığınız dil.
GERÇEKLİGİNE İNANMAYIZ
Hesap kitap yapmadan, kimin nasıl anlayacağını düşünmeden konuştuğunuz dil. Sizi özünüze döndüren dil. İnsan, günlük dili kullandıkça normalleşir. Hayatta önemli olan, bu dili iyi konuşmaktır. Ismarlama dili geliştirmek için nefis kaynaklar sunuyor teknoloji zaten. Açın televizyonu, her akşam Nihat Doğan, okyanusun ortasından nefis cümleler sarf ediyor mesela. İzliyoruz, gülüyoruz ama hiçbirimiz gerçekliğine inanmıyoruz.
Dedim ki, "Arada sırada kendimi ısmarlama dille konuşurken yakalıyorum, çok utanıyorum. Elimden gelse de hep aklımdan geçenleri, aynen aklımdan geçtiği gibi söylesem. Çok hafiflerdim inan."
Sonradan anladım ki, bu derdimi anlatırken bile "Yemişim milleti, nasıl anlarlarsa anlasınlar bana ne, ben söyleyeceğimi söylerim!" diyememişim.
Küt diye anlatamamışım derdimi yani. Dönüp dolaşıp, ısmarlama dile esir olmuşuz yine.
Galiba anladı...