Thomas Lauderdale tarafından 1994'te Portland'da kurulan Pink Martini; dünyanın farklı köşelerinden melodileri ve ritimleri modern bir formda yorumlayarak kendine özgü tarzını yarattı. Çok sevilen renkli grup, altı konserlik bir seri için Türkiye'ye geliyor.
Pink Martini; 14 Mayıs'ta Bursa Kültürpark, 16 Mayıs'ta Volkswagen Arena, 17 Mayıs'ta İzmir Kültürpark, 18 Mayıs'ta Adana Çukurova Üniversitesi, 20 Mayıs'ta Ankara Congresium ve 21 Mayıs'ta Konya Selçuklu Kongre Merkezi'nde hayranlarıyla buluşacak.
Thomas Lauderdale ile grubun solisti China Forbes, GÜNAYDIN'ın sorularını yanıtladı...
-
Müzikte en büyük ilham kaynağınız ne?
THOMAS LAUDERDALE: Schubert, Tchaikovsky gibi klasik müziğin büyük bestecilerinin yanı sıra 1930'ların Hollywood orkestralarındaki ruh beni çok etkiler. Pink Martini'ye ilham veren de bu ruhtur. Grubun ismine ise;
Henry Mancini ve onun Pembe Panter ile Breakfast At Tiffany's gibi olağanüstü güzel müzik mirası ilham verdi. Farklı kültürlerin şarkılarını bulup onları kendi tarzımızda yorumlamayı, farklı dillerde şarkılar söylemeyi seviyoruz.
Bize ilham veren de bu çeşitlilik arayışı.
CHINA FORBES: Renee Fleming benim opera idolüm, çok yakın zamanda bir araya geldik ve gerçekten nefes kesiciydi. Çok büyük hayranıyım. Zarafetine, kariyerindeki seçimlerine, anneliğine hayranım. Donna Summer da ilk idolümdü, onunla hiç tanışamadığım ve onu canlı izleyemediğim için çok üzülüyorum.
Joni Mitchell de benim için çok önemlidir.
Sesi ve yazdığı şarkılar eşsizdir.
-
Pink Martini, çeyrek asrı geride bırakıyor.
Yola çıkarken bunun 25 yıllık bir serüven olacağını düşünmüş müydünüz?
T.L.: Aslında Harvard'da tarih ve edebiyat okuduğum dönemlerde büyük orkestralarla piyano çalıyordum. Her ne kadar konservatuvarda okumasam da müzik tutkum çok ağır basıyordu ve kariyerimde buna yöneleceğim belliydi. Müzik; çok fazla şey keşfedebileceğiniz uçsuz bucaksız bir deniz. Pink Martini'nin bu kadar uzun soluklu olmasının ve yıllar içinde çok daha fazla sevilmesinin nedeni; gerçekten birbirini seven, çok yetenekli müzisyenlerden oluşması. Biz profesyonel bir müzik grubundan öte bir aile gibiyiz. Yılın çok büyük bir kısmını birlikte geçiriyoruz ve ailelerimizden çok birbirimizi görüyoruz. Müzikal geçmişlerimizin benzemesi, aynı dili konuşmamız bize çok yardımcı oluyor ve bu uyum, enerji seyirciye de yansıyor.
-
Türkiye'ye daha önce de geldiniz. En çok ne yapmayı seviyorsunuz burada?
C.F.: İstanbul, İzmir, Çeşme, Bodrum göz alıcı güzellikte yerler... Şimdi hiç bilmediğimiz Konya, Bursa ve Adana'yı keşfedeceğiz, çok heyecanlıyız. Uzun yıllara dayanan bir bağımız var; şehirleri turist gibi değil de orayı bilen ve seven insanlar gibi yaşıyoruz. Her geldiğimizde inanılmaz bir ziyafet çekiyoruz.
İrmik helvası, benim için dünyanın en lezzetli tatlısı. Evim, Kapalıçarşı'dan aldığım hazinelerle dolu; kilimler, puflar...
-
'Je Dis Qui' albümünüzde 'Aşkım Bahardı' şarkısına yer verdiniz. Sırada başka Türkçe şarkılar da var mı?
T.L.: 'Aşkım Bahardı' ve 'Katibim' (Üsküdar'a Giderken) bizim albümümüzde ve konserlerimizde söylediğimiz şarkılar... Yeni şarkıları araştırmayı çok seviyorum. Yine melodik olarak bize uyan, hikayesiyle bizi etkileyen şarkılar olduğunda elbette repertuvarımıza ekleyeceğiz.
-
Politika kariyerine sahip biri olarak, bu geçmişiniz müziğinizi nasıl etkiliyor?
T.L.: Pink Martini'nin çok dilde söylediği şarkılar, farklı kültürlere duyduğumuz saygının, farklılıklara gösterdiğimiz hoşgörünün en güzel örneği.
Müziğimizle yapmak istediğimiz en önemli şey, bu kaotik dünyada insanlara umut ve güç vermek. Ancak böyle beraber ve mutlu yaşamayı öğrenebiliriz.
BİZ MÜZİK DİPLOMATLARIYIZ
-
Dünyanın değişen siyasi dengeleri, geride kalan 25 yılda sizi nasıl etkiledi?
T.L.: Pink Martini; kurulduğu günden bu yana değerlerini, sosyo-politik konulara bakış açısını hep korudu. Dünyada siyasi dengeler değişebilir ama insanların taşıması gereken ortak değerler korunmalıdır.
-
Politika kampanyalarında görev aldınız, ardından müziğe geçiş yaptınız. Bu iki farklı alanın hiç benzer yönü var mı?
T.L.: Benzerlikten öte; müziğin fikirleri ifade etmedeki gücünü, yarattığı etkiyle insanları iyi olana yönlendirmesini ve harekete geçirmesini önemsiyorum. Müziğin tüm dillerin üzerinde bir ortak dil olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle de kendimizi müzik elçileri, müzik diplomatları olarak tanımlıyorum.
KONYA VE ADANA'NIN KEBAPLARINI MERAK EDIYORUM
-
Türkiye'de Bursa, İstanbul, İzmir, Ankara, Adana ve Konya'da konserler vereceksiniz. Neler bekliyorsunuz Türkiye turnenizden?
T.L.: Çok heyecanlıyız, özellikle ilk kez sahne alacağımız şehirler konusunda...
Şimdiden araştırmalara başladım. Tarihi güzelliklerini, meşhur yemeklerini öğreniyorum.
Bursa'nın ipeği meşhurmuş mesela...
Konya'nın ve Adana'nın da özel kebapları varmış. Türkiye ile uzun yıllara dayanan bir bağımız olsa da yeni dinleyicilerle tanışmak, mümkün olduğunca ülkenin farklı kentlerinde müzikseverlerle buluşmak bizi çok mutlu ediyor.
YEŞİLÇAM MÜZİKLERİNİ SEVİYORUZ
-
T.L.: Dört-beş sene önce Storm ile Açıkhava'da verdiğimiz konserde Belkıs Özener'i sahnemize davet etmiş ve birlikte 'Aşkım Bahardı'yı söylemiştik. Bizim için çok güzel bir anı oldu. Eski nostaljik şarkılar, Yeşilçam melodileri, Türk Sanat Müziği çok hoşumuza gidiyor. Şarkıların hikayeleri, sözlerinin güzelliği... Keşke fırsatımız olsaydı da Zeki Müren ve Müzeyyen Senar ile tanışabilseydik.
CHINA FORBES: Müziğimizle eski güzel günleri anımsatan bir grubuz ve Türkiye'deki insanlar da eski güzel günlere özlem duyuyor. Aramızda muhteşem bir uyum ve enerji var. Türkiye'de hiç yabancılık çekmiyoruz.