ALEX'İ ÖNCEDEN TANIYORDUM
Alex'le tanışıyor muydun o zaman?
Bu konuda çeşitli şehir efsaneleri var; hemen anlatayım... Ben Brezilya'dan dönmüştüm ve daha Fenerbahçe TV'de çalışmaya başlamamıştım. Alex'in imza günü vardı ve ben oraya, Alex'in Brezilya'da oynadığı takımın formasıyla gittim. Bu ilgisini çekti, birbirimizin telefonlarını aldık. İki arkadaş gibi ara sıra konuşuyorduk ama ben profesyonel olarak Alex'i, takımla çalışmaya başladıktan sonra gördüm.
Seninki gibi kariyer planı yapılır mı peki, bunun için okunur mu?
Benim başladığım dönemde iş bu kadar gelişmiş değildi. O zamanlar bunu bir kariyer olarak yapmak zordu. Ama şimdi sporcu tercümanlığı denen bir şey var. Benimki tamamen kendi şansımı kendim yaratmak üzerine kuruluydu.
BİZİMKİ GÖNÜL İŞİ
Her futbolseverin hayali olan ortamlarda çalıştın. Ünlü yıldızlar, ünlü stadyumlar, her gün antrenmanlar… Bunun haricinde iyi de para kazandın mı bu işten?
Rakam vermek yanlış olur ama benim yaşımda, üniversite mezunu ve özel sektörde çalışan arkadaşlarımdan çok daha fazla kazandım.
24 saat berabersiniz. Futbolcular da ekstradan para verir miydi? Sonuçta her işine sen koşuyorsun…
Öyle bir şey kesinlikle olmadı. Ben yapmadım yani. O şekilde çalışınca, iş menfaat ilişkisine gidiyor. Benim Aziz Yıldırım'la iş tanımı noktasında en anlaşamadığım konu buydu zaten. Aziz Başkan, "Senin görevin antrenmanlarda, basın toplantılarında ve soyunma odasında gerekli çevirileri yapmak. Onun dışında özel hayatında kimsenin peşinden koşmak zorunda değilsin" derdi. Ben işin hem profesyonel kısmını, hem gönüllü kısmını yaptım. Gece yarısı eşi hastalanır, eşi doğum yapar, acıkır, yemek söyler… Ben tüm bu gönüllü kısmı yaptığım için futbolcularla daha güçlü bir bağ yakaladım zaten.
SOĞUKKANLIYDIM VE HEP DİK DURDUM
Havaalanındaki o meşhur basın toplantısına gelelim…
Alex kadro dışı kalmıştı ve birtakım açıklamalar yapmıştı. Ben de takımla yurt dışı maçına gidiyorum. Havaalanında başkanın beni çağırdığını söylediler. Yanına gittim ve selam verdim. Başkan; Aykut Hoca ve Ali Yıldırım'la beraber röportaj vereceklerini söyledi ve bir anda kameralar açıldı. Başkan hararetli bir şekilde konuşmaya başladı. Alex sürecinin her noktasında olan iki kişi var; Alex ve ben. Yaşanan tüm şeyleri ben bildiğim için kilit isim bendim. Ben o anda içimden şu cümleyi geçirdim: "Samet, yanlış olan hiçbir şeyi onaylama!" Alex'le benim inanılmaz bir ilişkim vardır ama ben profesyonel olarak kulübün bir çalışanıydım. Dolayısıyla soğukkanlılığımı koruyarak cevaplar verdim. Çünkü 25 milyona hitap eden bir kulüp başkanı ve o kulübün çalışanı olarak çıktık insanların karşısına. Başkan soğukkanlı olamadı. Mantıklı davranmak durumundaydım; öyle yaptım. Orada onayladığım her şey doğrudur. Dik durdum ve cevap verdim. Aklımda olan bir şey vardı; Fenerbahçe'ye zarar vermemek.
ŞEREF VE NAMUS...
Başkanın kullandığı dil seni üzdü mü peki?
Başkan bir noktada, "Şerefi ve namusu varsa Samet anlatır" gibi bir cümle kullandı, ona bozuldum. Çünkü ben yıllar boyunca bu kulübün içinde neler yaşadım... O kadar çok şey gördüm, o kadar çok şeye şahit oldum ki... Ben bir bakıma bu kulübün kara kutusuydum. Transfer görüşmelerine gittim, soyunma odasına girdim, özel problemlerle bizzat ilgilendim ama bir güne bir gün, o camianın içinde olanları aileme bile anlatmadım. İşte olanı işte bıraktım hep. Başkan keşke şeref ve namusla ilgili o cümleyi kullanmasaydı. Keşke benim namusumdan ve şerefimden emin olsaydı; öyle olması gerekirdi çünkü. Beni en iyi bilen kişiydi başkan. Sonuçta profesyonel olarak ayrılıklar yaşanabilir ama ben başkandan, sekiz yıllık çalışanının şerefi ve namusundan emin olarak konuşmasını beklerdim.
Bu yüzden mi istifa ettin?
Bu sözlere takıldığım için istifa etmedim tabii ki. Üzüldüm ama istifa kararı almamın arkasındaki birinci sebep bu değildi. Gitmem gerekiyordu, gittim; o kadar.
Neler düşündün kameralar kapanınca?
Uçağa doğru yürürken Alex'den "Takma kafana" diye mesaj geldi. Basın toplantısı televizyondan da canlı yayınlandığı için Alex evinde izlemiş. Benim orada kötü bir duruma düştüğümü fark ettiğinden bana bu mesajı atmış. Bu gibi ufak şeylerden aramızın bozulması diye bir şey olamazdı. Olmadı da zaten. İnsan olarak benim üzülmemi istememiş. Ben zaten o basın toplantısında doğru olmayan hiçbir şeyi onaylamadım. Kulüpteki toplantıda elinde cep telefonu var mıydı; vardı. Karısına mesaj atıyordu. Bacak bacak üstüne atmış mıydı; atmıştı. Evet ama Alex zaten yıllardır böyle oturuyordu. O güne özel bir durum yoktu. Bir saygısızlık yapılmamıştı.
İstifa kararını ilk kime söyledin?
Anneme söyledim. Onun duygularına çok güvenirim. İlk tepkisi benim için çok önemliydi; o da, "Sen nasıl istiyorsan öyle olsun" dedi.