Bizim dilimizde 'hikaye', yalan ya da martaval ile eş anlamlı olarak kullanılır.
Birini ikna etmeye çalıştığınızda 'Bana hikaye anlatma' der, bir durumun gerçek dışılığını vurgulamak için genellikle 'hikayeden' tanımını kullanırız. Oysa hayatın gerçeklerini insanlara haber vermek için 'hikaye'den daha gerçek bir yöntem olabilir mi?
Dede Korkut olmasa, yazılı tarihin öncesinde atalarımızın ne yaptığından nasıl haberdar olabilirdik ki?
Günümüzün iki Dede Korkut'u; Sunay Akın ile Nebil Ögentürk bu hafta SKYTurk360 kanalındaki Hayat Deyince programında buluşunca, koltuğumda şöyle geriye doğru yaslanıp keyifle izlemeye koyuldum. Çünkü iyi biliyordum ki, bu iki müthiş hikaye avcısı yine beni şaşırtacaklardı. Umduğumun fazlasını buldum...
Nebil Özgentürk, Sanatımızın Hatıra Defteri adıyla müthiş bir belgesel projesine imza attı. 1 Mart'tan itibaren CNN Türk ekranlarında yayınlanacak.
Özgentürk, iz bırakmış merhum sanatçıları ve fikir adamlarını; muazzam makyaj çalışmalarıyla bezediği günümüzün ünlülerine oynattı. Ve tanıtımlarından gördüğüm kadarıyla ortaya 'yaşayan bir tarih' çıktı.
CANNES DAVASI
Özgentürk, belgeselin içindeki 'hikayelerden' birkaçını programda anlattı.
Hele içlerinden ikisi vardı ki, bayıldım...
Yönetmen Mustafa Altıoklar'ın amcası ile çizer/öykü yazarı Galip Tekin'in amcası ortak bir sinema işletiyorlarmış. İki ortak arasında anlaşmazlık çıkmış.
Altıoklar'ın amcası, Tekin'in amcasını tabancayla vurup öldürdükten sonra bir mermi de kendi kafasına sıkıp intihar etmiş.
Sabah sinemayagidenler, iki ortağın kanlı cesetleriyle karşılaşmışlar.
Yıllar sonra İstanbul Kanatlarımın Altında filminin ön çalışmaları sırasında yönetmen Mustafa Altıoklar; 'soyadından şüphelenmediği' Galip Tekin'e, filmde Hezarfen Ahmet Çelebi'nin kullandığı o ünlü kanatların eskizlerini çizdirtmiş.
Sadece bu kadar da değil. Geçen yıl Star ekranlarında büyük bir ilgiyle izlenen, Galip Tekin'in yazdığı Acayip Hikayeler adlı fantastik dizinin altı bölümünü kim çekmiş dersiniz?
Evet, doğru tahmin ettiniz; Mustafa Altıoklar...
İzlerken,düşünmeden edemedim: Çoğu yerde 'kan davasına' dönüşebilecek olay, kahramanları bir yönetmen ve bir yazar olunca, neredeyse 'Cannes davasına' dönüşecekmiş!
EN PEMBE YALAN
Bir diğer hikaye, Yılmaz Güney ile ilgili... Arkadaşları; Güney'in Fransa'daki vefat haberini, Türkiye'deki yaşlı annesi Güllü Hanım'dan tam 15 yıl boyunca gizlemişler.
Her hafta onun sesini taklit ederek, anneyi arayıp hal hatır sormuşlar. Böylece Güllü Ana'nın, evlat acısı çekmeden öte dünyaya göç etmesini sağlamışlar. Programı izlerken, bizim televizyon dizilerinin birbirini tekrar eden, araklama senaryoları geldi aklıma... Şimdi söyleyin bana, yukarıdakilerden daha güzel 'hikayeler' olabilir mi?