Maya Portakal Bitargil, Portakal Sanat ve Kültür Evi'nin 4. Kuşak temsilcisi, cemiyet hayatının sevilen, beğenilen isimlerinden biri. Çok önemli müzayedelere, ilklere kimi zaman babası Raffi Portakal ile kimi zaman tek başına ev sahipliği yaptı ancak bu sefer konumuz sanat değil. Portakal ile hayata dair kadın kadına bir söyleşi yaptık.
Portakal Sanat Evi'nde sanat tutkunları için neler var?
Ailece çok sevip saygı duyduğumuz Mehmet Güleryüz'ün beş önemli eserine galerimizde yer veriyoruz. Bunun dışında Portakal'da uzun süredir private sales (özel satış) yapıyoruz. Bu çok özel bir şey çünkü sanatsever ile beraber sanat yolculuğuna çıkıyoruz; müze, sergi, fuar geziyoruz. Dünyaca ünlü galerilerin yaptığı bu yöntemi burada uygulamak beni çok heyecanlandırıyor; 15 yıldır yapıyorduk ama pandemi ve sonrasında çok daha önem kazandı. Bu süreçte hepimiz hayatımızda 'neyi gerçekten istiyorum' sorusunu kendimize yöneltmeliyiz.
Öncelikleriniz nasıl değişti?
Pandemi süreci bana önceliklerimi belirlemek zorunda olduğumu yeniden hatırlattı. Güzel ailelerin içinde büyümüş şanslı insanlar olarak bize her zaman sağlığın en önemli şey olduğu öğretildi. Önce sağlık, sonrasında zamanı doğru yönetme, kendime ve aileme daha iyi nasıl bakmalıyım, iş hayatında verimli olmak için neler yapmalıyım konularına öncelik verdim.
Portakal Sanat Galerisi'nin dördüncü kuşak temsilcisi olarak baba mesleğini sürdürüyorsunuz. Bayrağı devralmasaydınız ne olurdunuz?
Bana bu sorunun sorulduğu küçük yaşlarımda "avukat olmak istiyorum" derdim ve hatta özellikle babamın "Senden çok iyi avukat olur" dediğini de hatırlıyorum çünkü aile içindeki haklarımı büyük bir saygı çerçevesinde savunurdum. Dayım, Ömer Avunduk, Paris Sorbonne Üniversitesi mezunu, ünlü bir avukat; annemin babası Hakkı Avunduk da o yıllar için önemli avukatlardan biriydi.
Sanat eserleriyle bir arada nasıl bir ev hayatınız vardı?
Evimiz yaşanmışlıkların hissedildiği, şıklıktan ziyade sıcak bir yuvaydı. Sevgi ve saygı her zaman hissedilirdi. Sanat eserleri hayatımızın ortasındaydı ama bir objenin yuva hissinin önüne geçmesi mümkün değildi. Eşyalar hiçbir yere kaymadan sanki bir fotoğraf çekimi gibi durmazdı. Annem heykel, babam Rus gümüşü severdi ama bu gümüşler vitrinin arkalarında dokunulmaz değil babamın okuduğu kitabın yanında dururdu. Büyük heykeller evin her yerinde olurdu.
SINIRLARIMIZA SAYGILIYIZ
Gençliğiniz göz önünde geçti mi, nasıldı o yıllar?
O yıllar şahaneydi, çok mutlu bir çocukluğum oldu. Hiçbir zaman "Ne derler" diye büyütülmedim; cevap vermem gereken insanlar hep annem, babam oldu. Bir sürü şey için, gece çıkmak, arkadaşlarla seyahat gibi konularda bana çok sonra izin verildi. Babam hep mükemmeli arayan, daha iyisine teşvik eden biriydi. Annem şefkatli, destekleyici bir kadındı.
Siz nasıl bir anne oldunuz?
Annelikle ilgili her gün yeniden öğreniyorum ve kızım aslında öğretmenim. Annelik bir kadını çok geliştiriyor. Anne olduktan sonra annemi çok iyi anladım. Aramızda her zaman sevgi, iletişim ve belli saygı sınırları var.
Evliliğiniz nasıl gidiyor?
İbo ile (İbrahim Bitargil) gerçek bir evliliğimiz var, makyajlı ya da filtreli bir evlilik değil. Mutluyuz ama tabii ki anlaşamadığımız bir çok konu da oluyor. Ancak biz kavga etmeyi, tartışmayı öğrendik, sınırlara saygılıyız.
ZOR KARAR AMA DEFNE ABLA OLSUN İSTİYORUM
İkinci çocuk için ne dersiniz?
Bu çok zor bir karar ama evet, istiyorum
ve kızım Defne Olivia'nın çok iyi bir
abla olacağını da biliyorum.
Sorunlarla başa çıkmak için nasıl bir yol izliyorsunuz?
Hamileliğimin son 1.5 ayını yatarak
geçirdim, benim için zorlu bir süreçti.
Bu sürecin uzantısı olarak hastaneden
çıktığımda pembe yanaklı, kucağında
bebeğiyle mutlu bir aile tablosu pozunu
veremedim ve doğum sonrası
sıkıntılar yaşadım. O dönem Psikiyatrist
Doktor Işın Baral Kulaksızoğlu'na
gitmeye başladım ve bana müthiş iyi
geldi. Onun sayesinde yaşadıklarımın
normal olduğunu, bir çok kadının benzerlerini
yaşadığını öğrendim. O süreçte
beni terapiler hafifletti, yolumda
kalmama, ilerlememe çok destek oldu.
Şu anda da her konuda danıştığım,
aklına en çok güvendiğim insanların
başında geliyor. Dolayısıyla şanslıyım
ki psikiyatriste gidebilmenin kıymetini
ve bunu yüksek sesle söyleyebilmenin
önemini biliyorum.
'TÜRKAN ŞORAY HEPİMİZİN ANNESİYDİ'
Arkadaşlarınız konusunda kendinizi şanslı hissediyor musunuz?
Gerçekten çok şanslıyım ki;
tek çocuktum ama Yağmur
(Ünal), Melisa (Faber Castell),
Yasemin (Asal), Joyce
(Goldenberg), Joella (Harunzade),
Sinan (Bozkurt) ve
Sanem (Kardıçalı Tezman)
benim kardeşlerim oldu.
Çok eğlendik, birbirimizi
hep çok sevdik, besledik
ve hep birbirimizin önceliği
olduk.
Yağmur Ünal ile kardeş gibi büyüdüğünüzü söylersiniz, nasıldı o yıllar? Türkan Şoray ile ilgili bir anınızı paylaşır mısınız?
Üç yaşından beri en
yakın arkadaşım, dostum
Yağmur Ünal ve iyikim...
Birbirimizin evinde büyüdük.
Türkan Şoray, benim
için Türkan teyze hepimizin
annesiydi, onunla büyümüş
olmak benim hayatımdaki
en büyük zenginliğimdir.
Onun insanlara hakiki
sevgisi, evinde çalışandan
hayranlarına olan tutumu,
nezaketi örneğiyle büyüdüm
ve onun vicdanıyla çok
sohbet ettim. Şu anımı hiç
unutmam; 16 yaşındayken
Yağmur, ben ve annelerimiz
Paris'e gitmiştik. Türkan
teyzemin kafasında çok
güzel bir şapka var. Yabancı
bir adam geldi yanımıza ve
Türkan teyzeme dedi ki,
"Çok affedersiniz siz bir
star mısınız?" Onun ortama
girerken yaydığı enerjiden
bunu söylüyordu.
PSİKOLOĞA GİTMEK, CHECK-UP YAPTIRMAK KADAR ÖNEMLİ
"Bugün check-up yaptırmak kadar önemli bir konu psikologa, psikiyatriste gitmek. Çocuklarımızı büyütürken, bir evlilik sürdürürken kısacası bir hayat sürdürürken bence hayatın olmazsa olmazı haline gelmeli. İnsanların kendilerini tanımaları, hayatlarında daha mutlu olmaları, etraflarıyla daha mutlu olmaları için bu çok önemli bir şey ve bütünsel mutluluk için psikologsuz bir hayat düşünemiyorum. Psikologlar bize hep hoşumuza gidecek şeyleri söylemezler aksine "Hayır Maya bunu böyle yapmalıydın" da der yani çoğu zaman gerçekçi yorumlarıyla bizi sarsar. İşte bu bir insanın ileriye gidebilmesi için çıkış noktasıdır. En başta kendi yolculuğun için bunu yapmalısın. Şu da kesinlikle anlaşılmasın, "psikolaga gidiyorum ve her günüm iyi geçiyor ya da bu sayede çok iyi bir anneyim" gibi. Tam tersine kötü zamanlarda mücadele etme gücü ve kuvveti gösteriyorum. Gitmeseydim o süreçten çıkmam çok uzun sürebilirdi, kendimi yani özümü daha az sevebilirdim."