Ayyüce Kamit Bi' Başka YouTube kanalında, İstanbul'da aşçılık eğitimi aldığı süreçte çektiği sıkıntıları anlattı. Maddi imkânsızlıklardan dolayı bir apartmanın zemin katında, sonradan eve çevrilmiş çapraz bir bölmeden oluşan bir yer tutan Ayyüce, "Evi sadece uyumak için kullanıyordum. Tuvalet penceresi kadar bir penceresi vardı. O da karanlık koridora bakıyordu. Sabah uyandığımda güneşi görmek istiyordum ama ev sürekli karanlıktı. Yapmak istediğim şeyi yaptığım için orada kalmak beni rahatsız etmiyordu" dedi.
Yarışmadan elendikten sonra neler yaptın? Tepkiler nasıl?
Yarışmadan elendiğimde dışarısı beklediğim gibi değildi. Çünkü yarışmadayken yoğunluktan dolayı haber izleyemiyorduk. Vaka sayılarının arttığını biliyorduk ama bu kadar olduğunu bilmiyorduk. Dışarı çıktığımda bir kafe hayalim vardı açıkçası. Ama bir baktım ki tüm restoranlar kapalı. Adapte olamadım. Hiçbir yere çıkmıyorsun, bir yerde çalışma imkânın yok. Düşündüm ki insanlarla bir şekilde buluşmam gerekiyor ve bu platform YouTube oldu. Artık YouTube'da olacağım, orası benim mutfağım olacak. Videolarımı da samimi bir şekilde çekmek istiyorum ki insanlar gerçekten evinde biri yemek yapıyormuş gibi hissetsin diye.
"SADECE UYUMAK İÇİN KULLANIYORDUM"
Aşçılığa nasıl başladın? Elendiğin gece birçok fedakârlık yaptığını, pencere görmeyen bir evde yaşayıp hayalini gerçekleştirmek için çabaladığını, çalıştığını söyledin. Herkes duygulandı. Hikâyeni dinlemek istiyorum.
Aslında küçüklükten beri aileme "aşçı olacağım, aşçı olacağım" diyordum. Yemek yemeyi seven bir insan değilim aslında ama yemek yapmayı çok seviyorum. Üniversitede animasyon okudum. Hocalarım o alandaki yaratıcılığımı çok sevdi. Animasyon da o dönemlerde Türkiye'de çok yaygın değildi. Hocam "devam etmek ister misin?" dedi. Aslında severek de yapıyordum bu işi. Senaryolar yazıyorsun, karakterler tasarlıyorsun. Bambaşka bir dünyası vardı. Ama üniversitede ev arkadaşlarım okula giderken ben onlara evde yemek yapıyordum. Canım okula gitmek istemiyordu. Vizeleri finalleri teslim ediyordum. Bazen bütünlemeye kalıyordum. Ama çok da umurumda değildi bu durum. Bu mesleği yapmayacakmış gibi hissediyordum. Stajıma bile gitmedim. Bana göre değil dedim. Üniversiteden sonra ailemin yanına Sakarya'ya döndüm. Babama gidip "Aşçı olmak istiyorum" dedim. "Nereden çıktı? Sen animasyon okumadın mı?" dedi.
"Yok, ben aşçı olacağım" dedim. İstanbul'daki arkadaşlarımın yanına geldim. Aşçılık kurslarını araştırdım. Hepsiyle gidip görüştüm. Fiyat listesi çıkardım. Sakarya'ya dönüp babamın önüne listeyi koydum. "Çok yapmak istiyorsan seni bir şekilde göndereceğiz o kursa" dedi. Bir kursa başladım. Temel eğitimi, teknik eğitimi aldım. Dört aylık eğitimden sonra staja başladım. Sonrasında staj yaptığım yerden iş teklifi aldım. Sakarya'ya dönme niyetim yoktu, İstanbul'da kalmak istiyordum. Büyük şeflerle çalışmak, fine dining tabaklar yapmak istiyordum. İş teklifini kabul ettim. Ama İstanbul'da yaşamak çok pahalı. Deneyimin olmadığı için kısıtlı bir ücret alıyorsun. Daha üstünü isteyemiyorsun. Haftanın altı günü iştesin, ek bir gelir elde edecek zamanın da yok. Ben de kalmak için zar zor bir yurda yerleştim. Ama öğrencilik hayatıyla iş hayatı farklı. Yorgun bir şekilde gece 12'de yurda geldiğimde diğer öğrenci arkadaşlar ders çalışmak istiyordu doğal olarak. Saatleri bana uymuyordu. Yurttan ayrıldım. Kendime ev aramaya başladım. Bir apartmanın zemin katında sonradan eve çevrilmiş çapraz bir bölmeden oluşan bir ev tuttum. Çok küçüktü. Her şey iç içeydi. Sadece uyumak için kullanıyordum. Tuvalet penceresi kadar bir penceresi vardı. O da karanlık koridora bakıyordu. Bir süre orada kaldım. Yapmak istediğim şeyi yaptığım için orada kalmak beni rahatsız etmiyordu. Sabah uyandığımda güneşi görmek istiyordum ama ev sürekli karanlıktı. O dönem zor bir dönemdi. İyi ki bu zorluğu yaşamışım, tırmana tırmana basamakları çıkmışım.
Bundan sonra neler yapmayı düşünüyorsun?
Çok büyük bir hayalim var. Pandemiden sonra Türkiye'de bir fine dining restoran açmak istiyorum. Ama şu anda ne bende o tecrübe var ne de buna gücüm var. İlk etapta beğendiğim büyük şeflerin yanına gidip onlarla çalışmak istiyorum. Yurtdışında eğitim almak istiyorum. Tamamen kendime güvendikten sonra böyle bir şeye adım atabilirim.
"İNSAN TANIMA KONUSUNDA UZMANLAŞTIM"
Programın hayatına eksileri/artıları ne oldu?
Aslında başta programı çözemedim. 7/24 çalıştığın bir işten çıkıp bir programa dâhil oluyorsun, yemek yapmayı biliyorsun ama stresi de yönetebilmen lazım. Oradaki insanları koordine edebilmen lazım. Hepimizin ayrı düşünceleri var ama günün sonunda kimse ne yapacağını bilemiyor. Kim elenecek? Elenince ne olacak? Kafalarda bu sorular var. İlk haftalarda Serhat dokunulmazlık alıp beni potaya göndermişti. Ben bu programa girdiysem potaya gireceğim de çıkacağım da dedim. Potadan korkarak yaşayamam dedim. Korkarsan da herkes üstüne gelecektir. Yakın arkadaşım Duygu ile sürekli birbirimize yardım ettiğimiz konuşuluyordu. Kendimizi gösterebilmek adına potaya girdiğim hafta Duygu'yu yazdım. Birlikte yarışalım, kendimizi kanıtlayalım diye. Duygu da bambaşka düşündü. Herkes kendince haklıydı. Kimse kimseyi çok iyi tanımıyordu. Böyle süreçlerde psikolojik olarak yıprandım. Ama programın hayatıma artıları çok fazla oldu. Şeflerimle tanıştım. Hızlı yemek yapma konusunda kendimi geliştirdim. Çok insan tanıdım. İnsan tanıma konusunda uzmanlaştığımı düşünüyorum. İnsanların beni tanıması, desteklemesi, takdir etmesi çok güzel duygular.
Somer Şef, Danilo Şef, Mehmet Şef'in senin için ne ifade ettiğini de merak ediyorum. En çok hangisini özlüyorsun?
Hepsi yarışmacılarla farklı farklı bağlar kuruyor. O yüzden hepsini ayrı noktalarda özlüyorum. Mehmet Şefe ayrı bir sempatim var. Ne kadar sert gözükse de aşırı yufka yürekli biri. Hiçbir şeye dayanamaz, üzüldüğünde hemen yanına gelir. Yanlış yaptığında kızar. Seni sevdiği için sana bağırır. Doğru yapmanı ister. Danilo Şef sürekli enerji yükseltir. Düştüğünde kaldırır. "Hadi yapabilirsin" deyip moral olur. Sadece kamera önünde değil kamera arkasında da çok destek oldu bana. Somer Şef baharat konusunda tadım konusunda çok iyi. Sürekli gelip "o böyle mi yapılıyordu ya?" deyip akılda soru işareti oluşturur doğruya yönlendirir. Hepsini ayrı ayrı çok seviyorum.
Masterchef'teki en'lerine geçelim şimdi :)
MasterChef'in en komiği?
Eray :)
Eray ile bir yandan kavga edip bir yandan da iyi anlaşıyordunuz. O nasıl oluyordu?
Eray'da şeytan tüyü var :) Birimiz tombik birimiz çok zayıf, Edi ile Büdü muhabbeti vardı aramızda. Beni sinirlendiriyordu ama arka planda gelip özür diliyordu muhakkak. Eray da pişman oluyordu. Kedi gibi gelip özür diliyordu.
En sinirlisi?
Furkan.
En sinsisi?
Kendimi aday gösteriyormuşum :) Kimsenin sinsilik yaptığını düşünmüyorum.
En yeteneklisi?
Çok farklı alanlarda yeteneklerimiz var hepimizin. Teknik açıdan Serhat ve Emir diyebilirim.
En sevimlisi?
Tanya.
En iyi arkadaşın?
Emir-Furkan, Özgül-Berker, Tanya-Ebru gibi en iyi arkadaşım olmadı yarışmada. Programdaki herkesle çok iyiydim. Kimseyi ayırmadım. Ama kızlara daha yakınım. Aynı evde uzun süre geçirdik.
En samimisi?
Emir. Kimse hakkında kötü niyeti yok. Herkese inanır.
MasterChef'te kim şampiyon olur?
Emir olsun istiyordum.
"Yok artık bu kadarı da pes" dediğin açıklama neydi?
Emir ile çıkan dedikodulara yok artık dedim. Bir kadın ve bir erkek arkadaş olabilir.
Sosyal medyadan aldığın en kötü veya en saçma yorum neydi?
"Saçın çok kötü olmuş inşallah elenirsin" "Giydiğin şey ne kadar çirkin inşallah elenirsin" :)