"Eğer teknoloji bir uyuşturucuysa yan etkileri nelerdir? İşte 'Black Mirror', bu zevk ve rahatsızlık arasındaki bölgede yer alıyor.
'Kara Ayna'yı her duvarda, masada ve avucunuzun içinde bulabilirsiniz:
Bir TV ekranı, bir monitör veya bir akıllı telefon olarak." Televizyonun dahi çocuğu senarist Charlie Brooker'ın bu sözlerle tanımladığı 'Black Mirror' dizisi, internette yayın yapan Netflix'te, 29 Aralık'ta dördüncü sezonuyla seyirciye merhaba diyecek.
ŞİMDİ DİSTOPİK FİLMLER MODA
Her bölümü farklı bir konuyu ele alan, farklı zamanlarda geçen, farklı oyuncuların boy gösterdiği ve farklı yönetmenler tarafından çekilen antoloji tarzındaki bu dizinin yazarı Charlie Brooker ve Annabel Jones ile Londra'da görüştük. Dizinin bazı bölümlerini daha yayınlanmadan izledik.
Gördük ki; altı bölümden oluşan dördüncü sezon hep kasvet verip modern hayata rest çektirmiyor; tebessüm de ettiriyor.
'Uyumsuz', 'Açlık Oyunları' ve tabii ki 'Black Mirror...' Neden bu kadar çok distopik film var?
CHARLIE BROOKER : Kültür, küçük döngülerle ilerliyor. TV eğlence sektörünün döngüsü açısından bakarsak; bildiğiniz gibi anti-kahramanların olduğu, çok sayıda dizinin çekildiği bir dönemden geçtik. Şimdi ise distopik bilimsel filmler popüler hale geliyor.
ANNABEL JONES : TV yayınlarında bir yenilenme süreci var. İzleyici istekleri öncekilerden çok farklı olabiliyor.
Yapımcı olarak işinizin daha zor olduğunu düşünüyor musunuz?
A.J.: Charlie dizi için sürekli yeni şeyler bulmak, etkileyici hikayeler yaratmak zorunda. Yani aslında tüm baskı onun üzerinde.
C.B.: Kendine haksızlık etme! Fikirler aklıma gelsin diye karanlık, penceresiz bir odada oturup beklemiyorum.
Bu fikirleri beraber tartışıyoruz; söylediğim her konuda karşı fikirlerini üretiyorsun.
Bazı bölümler 'rahatsız edici' olabiliyor.
Yapımcı olarak itiraz ettiğiniz oluyor mu?
A.J.: Hayır... Bölümler rahatsız ediciyse, bunun nedeni hepsinin inandırıcı olması.
Bir şey yersiz, gereksiz veya bilinçli olarak provokatif ise bağlantınızı kesiyorsunuz çünkü provoke olduğunuzun farkına varıyorsunuz.
Dördüncü sezonda tebessüm de edeceğiz ama...
C.B.: Yeni sezonda bilinçli olarak bunu kısmen yapma kararı aldık.
Çünkü programın her zaman öngörülemez olmasını istiyoruz. Bu yüzden bu sezon şunu düşündük:
İnsanlar neyi öngörmez? 'Uzay Yolu'nu anımsatan 'USS Callister' bölümü bunlardan biri.
İSTİSMARA 'HAYIR' DENMESİ GÜZEL
Channel 4'ten Netflix'e geçtiğinizde takipçi sayınız da arttı. Üzerinizde ekstra baskı hissediyor musunuz?
A.J.: Prodüksiyon açısından kesinlikle iki katı baskı hissediyorum. Artık daha büyük bütçelerimiz var. Küresel ölçekte ve daha uzun süreli yayın yapıyoruz. Bu ek baskıyla birlikte daha fazla yaratıcılık ve özgürlük de geliyor.
Her istediğinizi yapabiliyor musunuz?
A.J.: Şanslı olduğumuzu düşünüyorum çünkü yaptığımız filmler oldukça rahatsız edici ve kaotik. Çok sayıda insanın bu konuda görüşü olduğunu sanmıyorum çünkü şunu söylüyorlar: "Ne yaptığınızı bilmiyoruz, sorumluluk sizde; başarısız olursanız sizin sorununuz." Bu sayede her zaman bu özgürlüğün tadını çıkarıyoruz.
Holywood'daki cinsel istismar skandalları hakkında ne düşünüyorsunuz?
A.J.: Bu istismarların ortaya çıkması iyi bir şey. Bu benim de önemsediğim bir konu.
Bu itirafların kesinlikle iyi bir şey olduğunu düşünüyorum.
BİR BÖLÜMÜ JODİE FOSTER YÖNETTİ
'Arkangel' adlı bölümün yönetmenliğini Jodie Foster yaptı. Onu nasıl ikna ettiniz?
C.B.: Geçmişte Netflix için çalışmıştı. Şirketin gönderdiği senaryoyu beğendi. Daha sonra Skype üzerinden sohbet ettik.
Bu bölüm çocuğunu kötülüklerden korumak için teknolojiyi kullanan bir anne hakkında... Bu, bir baba olarak sizi de endişelendiren bir durum mu?
C.B.: Eğer çocuğunuz varsa bilirsiniz: Hayatınız olumlu anlamda alt üst oluyor. Tüm öncelikleriniz değişiyor ve en önemli amacınız çocuklarınızı korumak oluyor.