Atv dizisi 'Sen Anlat Karadeniz'in Fikret'i, Erdal Cindoruk, yer göstericisi olarak tanıştığı tiyatroda, genel sanat yönetmeliğine kadar yükselmiş. Cindoruk'la dizi çekimlerin gerçekleştiği Trabzon'da buluştuk; en büyük keyfi olan resim tuvalinin karşısına oturduk ve hakkında merak edilenleri konuştuk.
Adana'da okula gidiyordum; boş zamanlarımda eniştemin ayakkabı dükkanında çalışıyordum ama aslında ayakkabı satmaktan haz etmiyordum. Babası tiyatrocu olan arkadaşım bir gün geldi, "İş buldum, teşrifatçılık yapacağız" dedi. Çok geçmeden yapacağımız işin 'yer göstericilik' olduğunu öğrendim. İşi hak etmek için fuayeyi de silip süpürüyorduk. Ayakkabıcı da haftalık 20 lira falan alıyorken, yer göstericilikten bir günde 40 lira bahşiş topluyorduk ve ilk hedefim bu işte ilerlemek oldu.
Yer göstericilik yaparken, çok oyun izleme fırsatım olmuştu. Bir gün ilk perde oynandı, sonra ışıklar söndü, hayatımda hiç öyle bir karanlık görmemiştim ama tekrar başlandığında dekor değişmişti. Bu bana sihir gibi geldi ve büyülenmiştim. Galiba bu işin bir parçası olmayı ilk o anda istedim.
SENARYOSUYLA FARK YARATTI
Havasından mı, suyundan mı bilmem ama Adana'dan yetenek fışkırıyor. Zaten yazarlar romanlarında da 'bereketli topraklar' diye betimlerler Adana'yı. Biz Adanalılar her ne kadar güneşe ateş ediyor olsak da, çok duygusalızdır. Memleketimin üçüncü sayfa haberleriyle meşhur olmasından çok haz etmiyorum.
'Sen Anlat Karadeniz', insanların duygularına hitap ediyor. Zaten başladığı günden itibaren temposunu düşürmüyor. Acısı da, komedisi de, gelinkaynana çatışması da, kavgası da var ve her şeyin bir arada olması işi iyi yaptı. Bu devirde herkes uyarlama iş yaparken, 'Sen Anlat Karadeniz' özgün senaryosuyla fark yarattı.
'Sen Anlat Karadeniz'de kötü bir adamım ama kimse artık beni kötü adam olarak görmüyor. Osman Sınav, her projesinde illa birtakım metaforları ele alır ve 'Kabadayıysan, adam da ol...' demeyi sever. Canlandırdığım 'Fikret' de öyle biri; pis işler yapmış ama adamın dibi ve vicdanlı. 'Fikret'in gençliğini de gerçek oğlum Alican oynuyor. Bunun, benim için ayrı bir manevi değeri oldu. Ona oyuncu koçluğu da yapıyorum. Yeğenlerden sonra galiba oğlum da bu yolda geliyor. Oğlum İstanbul Üniversitesi'nde iletişim okuyor.
Oğlum dizideki performansıyla benden iyi not aldı, iyi bir yüzü var. Bir de bu işlerde, 'Kameraya yakışmak önemlidir' derler ya, bizim oğlanda da böyle bir dünya galiba var. Çok da azimli. Bir adam avukatsa, çocuğunu da avukat yetiştirmek ister. Bizde de durum öyle oldu; çocuğuma mal-mülk bırakamayabilirim ama ona bir meslek bırakabilirim.
PARA KAZANAMAZSAM RESIM YAPIP SATARIM
Trabzonlular, bize, yani Adanalılar'a benziyor; onlar da delidolular. Ben kurdum tezgahı, resim yapıyorum. Çekimlerden fırsat buldukça tuvalin karşısına geçiyorum. Yeğenim Caner Cindoruk'a söz vermiştim, şu an ona güzel bir Charlie Chaplin resmi yapıyorum.
Bugüne kadar resimden para kazanmaya ihtiyacım olmadı ama bir gün oyunculuktan iş gelmez ve para kazanamazsam; resim yapıp satarım. Oyuncu olmasaydım belki daha zengin olabilirdim ama her zaman hayatın karşıma çıkardığı basamaklardan çıktım. Hiçbir zaman kendime hedef koymadım. Bir hedef koyup o hedefin beni harcamasını istemedim.