Bugün 10 Kasım... En büyük düşmanlarının bile "Böyle bir lider 100 yılda bir dünyaya gelir. O da Türklere nasip oldu" dedikleri Mustafa Kemal Atatürk'ün sonsuzluğa uğurlanışının 82'nci yıldönümü...
Atatürk'ü hep siyasi ve askeri kişiliği ile tanıttılar bize... Oysa insani özelikleriyle de örnek bir kişilikti. Ben de bugün çeşitli kaynakları tarayarak Atatürk'ün az bilinen özelliklerini yazmak istedim. Önünde bir kez daha saygı ve minnetle eğilerek...
ATA İSMİNİ SEVMEZDİ
Milletin ona layık gördüğü Atatürk ismini çok severdi. Ama ona "Ata" diye hitap edilmesinden hiç hoşlanmazdı.
Manastır Askeri Lisesi'nde en sık çıkan yemek olan kuru fasulye-pilav, ömrü boyunca en sevdiği yemek oldu. Tatlıya düşkün değildi. Canı tatlı çektiği zaman gül reçelini tercih ederdi. Sabah kahvaltı etmeyi sevmezdi. Uyanınca yatağına bağdaş kurar, günün ilk kahvesiyle sigarasını orada içerdi.
Tek başına asla tıraş olmazdı. Özel berberini sürekli yanında bulundurur ve sadece ona tıraş olurdu.
En büyük hayallerinden biri dünya turuna çıkmaktı. Türk dili ve tarihi üzerine yaptığı araştırmaları, yerinde yaptığı tespitlere dayandırmak istiyordu.
Ömrü boyunca 4 bine yakın kitap okuyan, hepsinin sayfalarına notlar alan Atatürk'ün yanından ayırmadığı kitap ise Reşat Nuri Güntekin'in Çalıkuşu eseriydi. Akşamları uyumadan önce rastgele bir sayfasını açar, birkaç bölüm okurdu.
KÖŞK'E AT GETİRTTİ
Hayvanları çok severdi. Özellikle de atları ve köpekleri. Fox adını verdiği köpeğine hep şefkatle yaklaşırdı. Bir gün yeni doğan bir tayı görmek için yavruyu ve annesini Çankaya Köşkü'nün kabul salonuna getirtmişti. Çankaya Köşkü'nde bizzat ilgilendiği bir de güvercinliği vardı. Gittiği yerlerde kendisi için kurban kesilmesini istemez, önüne getirilen tüm kurbanları bağışlardı.
Vals yapmayı ve zeybek oynamayı çok severdi. Klasik Batı müziği eserlerini tercih eder ama türkülerden de büyük keyif alırdı.
Bütün gömlekleri beyazdı. Lacivert elbise giymezdi. Siyah rugan ayakkabı tercih ederdi. (43 numara) Elbiselerini önceleri Avrupa'dan getirtirdi. Sonra yerli malını teşvik için Beyoğlu'nda özel terzisi Kordonciyan'a diktirmeye başladı. 1.74 boyunda, 76 kilo civarındaydı. Ama ömrünün son yıllarında hastalığının etkisiyle 46 kiloya kadar düştü.
Özenli ve temiz bir Türkçe kullanmaya çalışırdı. Ama yetiştiği toprakların etkisiyle bazı kelimeleri Rumeli şivesiyle telaffuz ederdi. Askeri lisede öğrendiği Fransızcasını daha sonraları geliştirdi.
Savaş meydanlarında geçirdiği son derece hareketli bir yaşamın ardından Cumhurbaşkanlığı ona çok sıkıcı ve monoton gelmişti. Çok sevdiği halkıyla yeterince iç içe olamamaktan ve sade bir vatandaş gibi yaşayamamaktan yakındığı biliniyordu.
Simetri takıntısı vardı. Hem kendi evinde hem de konuk olduğu mekanlarda eğri duran eşyaları düzeltmeden rahat etmezdi.
EŞİTSİZLİĞE İSYAN
Kendisini muayene eden Dr. Fissinger günde kaç paket sigara içtiğini sormuş, Atatürk "Sekiz" demişti. Doktor bunu günde iki pakete indirmesi gerektiğini söyleyince gülümseyerek cevap vermişti: "Ben zaten iki paket içiyorum. Bundan sonra bunu sizin izninizle yapacağım."
Bir sabah milletvekilleri ile trene binmişti. Kondüktörün milletvekillerinden bilet parası almamasına şaşırmış, nedenini sormuştu. Trenin milletvekillerine bedava olduğunu öğrenince epey sinirlenmiş, "Ne de güzel halkçılık ama" demişti.
İlk mecliste üyelerden biri laiklik kavramını anlamadığını söyleyince Gazi çok sinirlenmiş ve elini kürsüye vurarak bir din bilgini olan üyeye cevap vermişti: "Adam olmak demektir hocam, adam olmak!"
Kan görmeye dayanamazdı. Ömrünü geçirdiği savaş meydanları dışında ne zaman kan görse fena olurdu.
Son derece sportmen bir kişiliği vardı. Her gün at biner, yüzmeye gider ve bilardo oynardı.
Ne demiş?
"Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır. Ama Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır." (Mustafa Kemal Atatürk)
Gaf kürsüsü
Yunan Meclisi'ne Selanik'teki Atatürk'ün doğduğu evin Soykırım Müzesi'ne dönüştürülmesi için kanun teklifi verilmiş. Duvarlarına da göçmen botlarını zıpkınlayan Yunan sahil güvenlik personelinin fotoğraflarını asarsınız.
Zap'tiye
Ne kızılötesi dürbün, ne Hubble teleskobu... 'En ileriyi' görebilmenin yolu, ufka Atatürk'ün mavi gözlerinden bakabilmek...