Yılmaz Özdil'in 'Mustafa Kemal' kitabı görsellerde gördüğünüz şekilde leblebiden, banyodan bahseden, yüzeysel yazılmış bir eser. Büyük bir edebi üsluptan, zengin içerikten bahsetmek söz konusu değil. Herkesin bildiği konular; kıvrak, akıcı bir dille yazılmış sadece. Hatta kitapta bazı bölümlerde tarihi yanlışlar yapıldığı ortaya çıktı. Özdil "10 yıl arşiv çalışması yaptım" diyor ama kitabında kaynakça bölümü bile yok.
Ama bu kitap çok sattı. Bu kitabın 1881 adet basılan ve 2 bin 500 liralık fiyatı nedeniyle tartışmalara neden özel edisyonu da dün satışa çıktıktan dört saat sonra tükendi. Normalde yazarı Atatürk'ü ticari metaya dönüştürdü diye eleştirilen, içeriği zayıf bulunan bir kitap, az satması gerekir değil mi? Hayır efendim, çağımızda en önemli şey gündeme gelmektir.
Ne yazık ki, çağımızda reklam ve tanıtım içerikten daha önemli hale geldi. Yılmaz Özdil'i sosyal medyada eleştiren, dalga geçenler de 'Mustafa Kemal' kitabının gönüllü tanıtımını yapmış oldular.
'Reklamın iyisi kötüsü olmaz' lafını 'sosyal medyada linç edilmenin iyisi kötüsü olmaz' diye değiştirmenin zamanı geldi. Artık sosyal medyada linç edilmek en büyük tanıtım modeli. Sanatçıların piyasası da linç edilince artıyor.
Özdil'in kitabının çok satmasının bir de sosyolojik tarafı var. Kutuplaşmadan şikayetçi olan bazı muhalifler, aslında kutuplaşmayı körüklüyorlar. Kutuplaşma Türkiye'de maça dönüştü. Özdil'in taraftarları sanki derbi maçı oynarmışçasına kitaba sahip çıktılar, imza gününde ağlaya ağlaya kitap aldılar...
Kitapların çok satması, okunması güzeldir ama 'Mustafa Kemal' kitabının özel edisyonunun yarattığı tartışma, Türkiye'de 'Kemalist'im' diyenlerin bir kısmının ne derece yüzeysel olduğunu göstermiş oldu. Yılmaz Özdil bu damarı iyi bulmuş, sömürdükçe sömürüyor.