Şurası kesin, hayatta başımıza gelen kötü olaylarda isyancılığı değil olayın dilini okuyabilmeyi seçmeliyiz. Haksızlık, iftira, talihsizlik her birimizin başına geliyor. Her birimiz ister istemez hatalar yapıyor, öfkemize yeniliyor ve yanlış anlaşılıyoruz. İşte tam o noktada, kolay değil ama tansiyonu düşürüp geri çekilerek kendimize şu soruyu sormamız gerekiyor: 'Bu olay benim başıma neden geldi?
Almam gereken ders nedir?' Günlerdir Arda Turan ve Berkay kavgasını konuşuyoruz. Ben de neden topluca Arda'ya böylesine sinirlendiğimizi düşünmeden edemiyorum.
Binlerce futbolcu var ama Arda başka. Sahip olduğu yetenek o kadar özel ki, onu futbolun zirvesine Barcelona'ya taşıdı.
Unutulup geçilecek bi'şey mi bu?
BU NE VURDUMDUYMAZLIK?
Arda ilk günden beri Türkiye'nin gözbebeği, evlerin oğlu, gençlerin idolüydü.
Ne zaman Arda'yı görsem çevresine gülücükler saçıyordu, kimseyi geri çevirmeden fotoğraf çektiriyordu, ukalalık taslamıyordu, sevdiklerine ve yardım isteyenlere koşuyordu. Sokak çocuklarıyla futbol oynamanın hazzını hiçbir şeye değişmiyordu.
Sınırsız bir kredi verildi ona, kamyon kamyon da sevgi. Tabii çok da üzerine gidildi; köşeye sıkıştırıldı, yerli yersiz suçlu ilan edildi. Eh severken biraz da bedel ödetilecekti. Arda'nın tıkandığı yer, dizginleyemediği öfkesi oldu.
Uçakta gazeteci yumrukladı, çalıştığı kulüplerle takıştı, hakemlerle tartıştı, kafalar attı...
Bir başka tıkandığı alansa kadınlara ve gece hayatına olan ilgisiydi.
Hedefe kilitlenmiş bir profesyonel değil, duygularına kapılan yaramaz çocuktu işte. Barcelona'da tutunamamasının sebebi de buydu belki.
Arda'nın kabahat sicili kabardıkça ona sinirlenmeye başladık. Yahu böyle bir yetenek harcanır mı? Sen bizim umudumuzsun, nasıl kendine bu kadar vurdumduymaz olursun?
Senin bizden; göğsümüzü kabartan, yüzümüzü güldüren Arda'yı almaya ne hakkın var? Ve son hadise malum. Geçen gün, o gece olay mahallinde bulunanlarla ve Arda'yı tanıyanlarla konuştum. Arda'nın asla birinin eşine asılmadığını, asılmayacağını ve bu iftiranın çok ağrına gittiğini, o gece sinirinden silahı alıp hastaneye koştuğunu söylediler.
Kesinlikle Arda'yı haklı bulmadığımı belirtmek isterim. Bir futbolcunun elinde silah olamaz. Silahla hastaneye kimseler gidemez. Bana sorarsanız eğer sezon arası değilse ya da topluca bir başarıyı kutlaması yoksa bir futbolcu gece sokağa da çıkamaz.
Sabahın altısında bardan hiç çıkamaz. "Ben Bayrampaşalı'yım; ne demek evli bir kadına asılmak, ben bu muyum?" diye üzülüyormuş Arda. Belli ki sabaha karşı, alkol tavandayken o bir avuç insanın dip dibe eğlendiği gece kulübünde herkes birbirini yanlış anlamış. Ama vaziyet nereden baksak elimizde kalıyor. Yanlış anlaşılmak, öyle bir şey yapmamış olmak bazen bizi başımıza gelen kötü olayın içinden şak diye çekip çıkaramıyor. 'Ben buraya nasıl geldim?' sorusuyla yüzleşmek, hayatımızı ve seçimlerimizi masaya yatırmak gerekiyor.
SİLKELEN VE KENDİNE GEL
Silahların, kavganın, ağa kesilmelerin olduğu her durumdan tiksiniyorum. Eğer Arda, Berkay'ın öfke dolu mesajlarını dikkate almayıp silahla hastaneye gitmeseydi bugün durumu bambaşka olacaktı, onu da biliyorum. O yüzden Hıncalım'ın da yazdığı gibi, Arda'nın acilen öfke kontrolünü sağlamak üzere bir ruh doktoruna gitmesi gerektiğine inanıyorum. Kimsenin tarafı değilim. Her türlü tacize, silaha, kavgaya karşıyım. Ve Arda gibi özel bir yeteneği bugün böyle gördüğüm için üzülüyorum.
Besbelli hayat ona 'Hadi artık silkelen ve kendine gel, analizini yap, yeniden başla' diyor... Umarım bunu görebilir.