Okulda çok başarısız bir öğrenciydim. Okula çok sığamayan bir yapım vardı. Fakat okulun bütün sosyal faaliyetlerinde de çok iyiydim. Annem de öğretmen tabii terzi söküğünü dikemiyor gibi oldu, annemi çok üzdüm. Onun pişmanlığını muhtemelen ölene kadar yaşayacağım. Annemi çok hırpaladım...
Lisede bir Türkçe öğretmenim vardı. Annemi okula çağırmış, bunda bir numara yok, sanat işlerinde çok başarılı, acaba biraz ittirsek mi dışarıda bir yerde kurs vs... Annem öğretmen okulundayken tiyatro kulüplerine girmek istemiş ama yeteneksiz diye almamışlar. Annem de "Ben yapamadım galiba oğlan yapacak" diye sevinmiş. Beni hemen Şehir Tiyatrosu'nun tiyatrosuna götürdü. 13 yaşındayım. Bir filtreden geçirdiler, ben girdim tiyatro okuluna. Hikayenin en başı o aslında, ben girdim ve bir daha çıkamadım. Lise sonun ikinci döneminde Hayat Bilgisi'nin çekimleri başladı. Lise bitince de İstanbul Üniversitesi konservatuvarını kazandım. Bir şeyin içine başladım, 21 yıl oldu.
Gençken para kazanma kaygısıyla bir sürü şey yapıyorsun ve o zaman nitelikli karar verme yetin olmuyor. Bu arada dönüp arkama baktığımda benim pişman olduğum 21 senede bir ya da iki iş vardır.
Ben kısmetli buluyorum kendimi. Çünkü 'Hayat Bilgisi' gibi çok iyi bir işle ve çok iyi bir kadro ve şirketle başladım. Böyle bir profesyonel alanı o kadar genç yaşta göğüslemek zor. Benim kısmetim şurada devreye giriyor; şimdiki gibi bir sosyal medya durumu yoktu. Belki başka şeylere kapılabilirdik o zaman. O zaman ne oluyordu, sokakta gören seni mutlu oluyordu.
Yani Tarkan gibi dolaşıyorduk sokakta çünkü bir yerde görmüyor ya seni telefonda. Seni sadece televizyonda görüyor bir de sokakta denk gelirse. O çok mutluluk vericiydi. İnsanlar daha fazla heyecanlanıyordu beni gördüğü için. Şimdi zaten az önce benim fotoğraflarımı like'lamış oluyor. Dolayısıyla belki ben onu avantaja çevirdim, çünkü bu kadar girdaba düşmeden, çok böyle şöhret anlamında zehirlenmeden atlattığımız günler oldu.
PET ŞİŞE KADAR DOĞMUŞUM
70 kilo verdim. Bir kere her şeyden önce nefes alıyorum. Ben prematüre doğmuşum. Beni içeride tartmışlar, anneme söylememişler kiloyu. Çünkü 1800 gr çıkmışım ben. Annem, "Pet şişe gibi bir şeydin sen" diyor. Kimse dokunmak istememiş. Tabii sülalede böyle bir çocuk olunca ben yedirilen bir çocuk oldum. Ya bana ilkokulda hazır önlük bulamıyordu annem. Kumaş alıp dikiyordu. Öyle tombiğim yani. Ama sürekli yediriyorlar. Çocukluk ergenlik derken ben böyle Shrek gibi böyle büyüdüm ben. Arada zayıfla, şişmanla, in, çık, spor yap, az ye, diyet yap bilmem ne böyle geçen bir gençlik. Ta ki benim kızım doğdu, 6 aylık oldu.
"Ben yakışıklı bir kız babası olacağım" dedim ve bir günde ameliyat olup zayıflama kararı aldı. Çok mutluyum yaşadığım hayattan çok şükür. Ama zayıflama sürecinde çok linçlendim. Çok mahalle baskısı oldu. Ama sonunda görüntüme de alıştılar.
Ameliyat olalı 6 sene geçti. Şöyle bir şey var; gazlı içeceklerin tamamı hayatından çıkıyor. Soda dahi içmiyorsun. Bir de yemeğin yanında bir şey içmiyorsun. Yemekten sonraki çay mesela, yarım saat beklerim. Bunu hiç bozmadım ben. Böyle anlattığında korkunç geliyor insana ama 10 günde alışıyorsun. Ben bu konforu bir tane sodaya, bir tane çaya satmam. Ama bunun dışında hiç diyet yapmıyorum. Şişman olduğumdan daha kötü besleniyor olabilirim şu an emin ol buna. Kuruyemişler falan havada uçuşuyor, cennet papağanı gibiyim.
BOŞANMA SÜRECİNİ YÖNETEMEDİM
Bütün boşanma hikayelerinde bir başlık atılıyor ve "Şu yüzden oldu" gibi bir şey oluyor. Böyle olunca "Bir dakika, biz bir açıklama yapalım" dedim. Zorlandım süreci yönetmekte. Ama o balon söndü, astı astarı olmadığı anlaşıldı. Normal iki insan gibi ortak kararla bunu yaptık. Kanlı bıçaklı bir hikaye yok, ben çocukları görüyorum. Seda çok destek oluyor, paslaşıyoruz. Onun bana zulmü yok, benim ona zulmüm yok. Mental sağlığını korumakla yükümlü iki çocuğumuz var.