ANNEM BENİM GİZLİ KAHRAMANIM
Birazdan Şahan Gökbakar'la sıkıcı sinema mevzularından uzakta çocukluğunu ve ailesini kapsama alanına alan çok özel bir röportaj okuyacaksınız. Şahan babasından bahsederken gözleri doldu; ilk filmdeki yellenme sahnesini izleyen annesinin o anda yaşadığı ilginç durumu anlatırken kahkahalara boğuldu. İşte o röportaj...
* Ben senin başarının sırrını 80 ve 90 kuşağının tam ortasında olmana, yani her iki kuşağa da seslenmene ve bir de internet ortamının insanı olmana bağlıyorum...
Bunlar çok doğru saptamalar. Ben yaşım ve zevklerim itibariyle şu anki 13-19 yaş kuşağına uzak değilim, hatta çok da içlerindeyim. Dediğin gibi internetten çok fazla ünlenen bir komedyen oldum. İnternet kültürünün çok içindeyim. Yaptığım işleri de insanlar TV'den çok, ilk internetten keşfetti. Bir de şu anki genç kuşağın zevklerini, hislerini, dertlerini ve neye güldüklerini daha rahat anladığıma inanıyorum. Hatta kendime baktığımda hâlâ büyüyemediğimi, içimde bir yaramaz çocuğun olduğunu hissediyorum. Mesela üniversiteden mezun olurken "Sakalım, bıyığım ne zaman çıkacak" diyordum. Çok garip bir durum; üniversiteyi bitireli sekiz sene oldu, daha bıyığım çıkmadı.
ANNEM, İVEDİK İÇİN KUYRUĞA GİRMİŞ
* Annenin hakkında ne düşündüğünü merak ediyorum. "Vay be, Türkiye'nin en çok güldüğü adamı doğurdum" diyor mu? Ya da başarın karşısında hayrete düştü mü?
Biz Ankara'da büyüdük, okuduk. Annem, kardeşim ve ben güzel bir çekirdek aileydik. Sevgiyle büyüyen bir çocuk oldum. Sevgi görerek büyümek önemli, insanı farklı yapıyor. Annem hayatına aynen devam ediyor, hiçbir değişiklik olmadı. Zaten kendisi de böyle olmasını istedi. Dolayısıyla benim şöhret olmam bazen ona garip gelebiliyor. Mesela benim ilk filmimi izlemek için sinemaya gitmiş Ankara'da.
* Ve kuyruğa girmiş...
Evet, ben de tam onu diyecektim... Annemin "Ben Şahan'ın annesiyim" gibi takıntıları yoktur. Demokrat bir kadındır. Yani kapıların ona rahat açılması gibi şeylerden hoşlanmaz. Zaten benim galalarıma da gelmiyor. Basın kendisine hücum eder diye. Uzaktan uzaktan, tatlı tatlı beni izliyor. Neyse, girmiş 'Recep İvedik' filminin kuyruğuna. Beklemiş, beklemiş... Tam birkaç kişi sonra ona sıra gelecekken bilet bitmiş. "Bugün bilet yok" demişler. Aradan bir hafta geçmiş yine sinemaya gitmiş, yine "Bilet yok" demişler. Beni aradı "Kendi oğlumun filmini izleyemiyorum. Bu ne ya! İnsanlar seni hakikaten çok seviyor" deyince ben de, "Anne, sinemanın müdürüne Şahan'ın oğluyum deseydin" dedim. "Yok o zaman beni deli zannederlerdi, hiç senin annenmiş gibi durmuyorum" dedi. Sonra üçüncü hafta izleyebildi filmimi.
AY BENİM OĞLAN NELER YAPIYOR!
* Peki, tepkisi ne oldu film hakkında?
Örnek vererek anlatayım. Benim yellenerek şişe devirme sahnem vardı. Tam o sahnede ben bu çocuğun annesiyim gibilerinden bir gerginlik yaşamış salonda. Kendi kendine "Ay benim oğlan neler yapıyor" falan demiş. Bana anlattı "Çok garip hissetim kendimi" dedi. Sanki misafirlikte herkesin içerisinde osurmuşum gibi bir üzüntüye kapılmış. Annem benim tiyatroya girmeme de başta karşı çıkmıştı. O da kendi mantığı içinde "Oğlum ne bir tiyatro eseri okudun, ne de bu sanatı takip ediyorsun. Seni niye alsınlar" falan demişti.
* Çalışan bir kadın mıydı?
Çalışıyordu, artık emekli oldu. Annem hep çalışan bir kadındı zaten. Kolejlerde, özel üniversitelerde okudum ama bunların çoğunu da bursla kazandım. Mesela Bilkent Üniversitesi'ni burslu okudum. Annem bu sürede hep çalıştı. Çünkü babam hayatta değildi ve para getirmesi gerekiyordu.
* Babanız vefat ettiğinde kaç yaşındaydınız?
Ben sekiz, kardeşim de dört. Babam trafik kazası geçirip aramızdan ayrılınca, o zamana kadar çalışmayan annem işe girdi. Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) kimya mezunu annem, babam da ODTÜ Makine Mühendisliği'nden... Annem tuttuğunu koparan, zeki bir kadındır. İnsani vasıflarımı ve karakterimi çok güçlendirmiştir. Önce neyin yanlış neyin doğru olduğunu söylemiş, sonra seçimleri bana bırakmıştır. O yüzden aldığım nefesin, söylediğim sözlerin, yaptığım filmlerin altındaki gizli kahramanın hep annem olduğunu hissederim. Bana verdiği doğrular ve kattığı özgüven çok önemliydi. Okulu kazanıp, televizyonlarda program yapmaya başladığımda çok gurur duydu. Kardeşim de "Televizyon okuyacağım" dediğinde yine bir bocaladı. "Ya niye siz böyle bölümler seçtiniz" falan dedi.
* Tabii babanız hayatta olmadığı için daha garanti işler seçmenizi istedi.
Evet... Annem, babam, dayım, yengem ODTÜ'lü. Annemin bütün arkadaşları ODTÜ'lü. Eee kadın bizim de ODTÜ'yü bitirip, garanti bir iş bulmamızı istedi. Şimdi tabii onun kuşağından insanlar için müzik, sinema falan meslek değil, hobidir. Önce meslek edinilir sonra sanat işleriyle uğraşılır. Şimdi yeni yeni kırılmaya başlandı bu inanç.
KEŞKE BABAM HAYATTA OLSAYDI
* Annenin sanata yatkınlığı var mıydı?
Evet, müzik konusunda yetenekliydi. Yemek yaparken şarkı söyler ama Türk Sanat Müziği ya da türkü değil; bayağı bayağı arya, opera söyler, hep de şöyle derdi: "Ben çok iyi soprano olabilirdim ama beni konservatuvara yollamadılar." Aslında bu sanat aşkı onun da içinde ukde kaldığı için, başta karşı çıkmasına rağmen sonra içten içe sevindi ve bizi inanılmaz destekledi. Şimdi de; ben oynuyorum, kardeşim çekiyor kıvamına geldik. Bu da annemi daha çok mutlu ediyor.
* Şimdi ilginç bir portre çizdin. ODTÜ'lü, kimyager, yemek yaparken arya, opera söyleyen bir anne... Senin filmlerini eleştiren, entelektüel kesim denilince akla ilk gelen görüntüyü çiziyor annen... Annenden tepki gördün mü?
(Gülüyor) Görmedim çünkü Recep İvedik'in sadece bir tipleme olduğunu biliyor. Yani kaba olmak, bağırıp çağırmak gibi ona yanlış gelecek davranışların, normalde yaptığım şeyler olmadığını biliyor. Bence herkesin Recep İvedik'e böyle yaklaşması lazım. Zaten yapılan eleştirilerin de, beni Recep İvedik gibi algılayıp yapıldığına inanıyorum.
* Peki, annenin sana verdiği en klasik öğüt nedir?
Gururlu olmayı, yalan söylememeyi öğretmiştir. İnandığım düşüncelerin peşinde gitmemi sağlamıştır. İlk öğrettiği şeylerden biri de, itibarın paradan önemli olduğudur. Bir insan çok zengin olabilir ama hiç kimse ona saygı duymayabilir. Babam, hayattan ayrıldığı zaman arkasında bıraktığı etki, tamamen onun itibarıyla, ona duyulan saygıyla alakalıydı.
* Bu konuyu biraz daha açar mısın?
Babamla çalışan herkes bize kendi evlatlarıymış gibi davrandılar. Babam 88'te vefat etti, 22 yıl geçti. Geçenlerde ondan bahsederken bir iş arkadaşının gözleri doldu. Öyle bir etki bırakmış etrafına. Ben de hep böyle bir etki bırakmanın hayaliyle yaşadım. Babama duyulan saygının, sorumluluğunu taşımam gerektiğine inandım. Ben de hiçbir zaman belirli bir standardın dışında hareket etmiyorum. Yani özel hayatıma ve arkadaş seçimlerime çok dikkat ediyorum.
* Bir de tabii keşke hayatta olsaydı durumu...
Evet, keşke hayatta olsaydı. Ama yukarıda bir yerlerde benimle gurur duyduğunu hissediyorum. Babam hayatta olsaydı belki farklı da olabilirdi hayatım. Belki bendeki bu komiklik olayı da babamı kaybettiğim dönemle alakalı. Büyük bir acı yaşadım çocukken. Bu da, üzüntülü olmama durumu gibi bir savunma mekanizması yaratmış olabilir bende. İnsanları güldüreyim güdüsü o zamandan başlamış olabilir.
* Psikanalize kayan bir röportaj oldu bu...
Şimdi ben çocukken (gülüyor)... Daha keyifli sorular sor, onları cevaplayayım..
* ÜNLÜLER HANGİ TAKIMI TUTUYOR?
* EN SEKSİ SEÇİLDİLER
* HANGİ ÜNLÜ NEREDE EVLENDİ?
*
HANGİ ÜNLÜ NEREDE OTURUYOR?
* ÜNLÜLERİN BURÇLARI
* ÜNLÜLERİN GERÇEK İSİMLERİ
* ÜNLÜLERİN DOĞUM TARİHLERİ
* MAGAZİN TURU İÇİN TIKLAYINIZ
* ANA SAYFAYA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ