Yakında atv'de ekrana gelecek olan ve kökleri osmanlı tarihine uzanan ve İstanbul'u koruyan modern bir kahramanın günümüzdeki zorlu mücadelesini anlatan 'Akıncı' dizisinde başrolü paylaşacak Şükrü Özyıldız ile Büşra Develi, çocukluklarındaki kahramanları ve kahraman olsalar neler yapmak istediklerini Vogue dergisine anlattı...
BÜŞRA DEVELI: Modern bir kahraman olarak Akıncı ile atv ekranında yer almaya hazırlanıyorsun. Çocukken özellikle sahip olmak istediğin bir kahraman özelliği var mıydı?
ŞÜKÜ ÖZYILDIZ: Benim çocukluk ve hatta gençlik hayalim 'zamanda yolculuk'tu.
Çok sevdiğim bazı anlara, kazalara ve hatta başkalarının başına gelen kötü durumlara geri dönüp onları yeniden yaşamayı ve düzeltmeyi dilerdim.
SORUMLULUKLARI FAZLA
B.D: Kahraman olmak sonsuz bir güç verse de sorumlulukları da oldukça fazla.
Üzerinde sürekli başarılı olma baskısı oluşurdu, değil mi?
Ş.Ö: Hepimiz bir başkasından bekliyoruz kurtuluşu. Bence kendini sevememe; hatalarıyla ve zaaflarıyla kendini kabul edememe durumu öyle bir refleks haline geldi ki, hem hatayı hem de çözümü hep karşı tarafta arıyoruz. Bu tabii mevki ve yetki sahibi insanlar üzerine ekstra bir sorumluluk veriyor, vicdan sahibi olanların üzerindeki baskıyı artırıyor.
B.D: Bir kahraman misali topluma fayda sağlamak adına elimizden geleni yapsak da bir şekilde hayatın merkezine kendimizi de koymamız lazım.
Sence bu yoğun baskı altında bu mümkün mü?
Ş.Ö: Kendinin kahramanı olmadan bir başkasının kahramanı olamazsın. Kahramanlık dediğimiz zaman hep büyük düşünüyoruz doğal olarak. Tüm dünyanın acılarına son vermek istiyoruz ama çoğumuz yakın çevremizdeki insanların acılarından bihaberiz. Tabii ki herkesin deneyimi, hatta belki tekamülü kendine has, ancak şu bir gerçek ki; en iyi öğrenme biçimi deneyimlemek. İnsanlara yapması gerekeni anlatmak yerine sizin yaşamanız onları dönüştürmenin yolunu açıyor.
ANI YAŞAMAK ÖNEMLİ
B.D: Bir oyuncu olarak attığımız her adıma dikkat ederken kendimize bir güven çemberi oluşturmaya çalışıyoruz hep. Tüm dünyanın içinde bulunduğu bu zor zamanlarda ise çember sanki daha da daraldı. Hayatımızın merkezinde artık sadece kendimiz ve yakın çevremiz var.
Bu süreçte senin hayatında neler değişti?
Ş.Ö: Ben koronavirüs diye bir şey henüz yokken, uzun zamandır bir sadeleşme yolculuğundaydım aslında. Özellikle düşüncelerimde. Geçmişte ve kurguladığım gelecekte yaşardım zihnimde.
'Akıncı' projesinden haberdardım ama içinde yer alacağım ve yolculuğuma keskin bir dokunuş yapacağı asla aklıma gelmezdi.
Anın kıymetini unutmuştum, bunu tekrar hatırlattı bana bu dönem.
Hepimiz kendimizle kaldık, kaçamadıklarımızla yüzleştik. Neyin önemli olduğunu bir kere daha gördük aslında. Her şeyin kıymetini bilmemiz ve biraz da şükretmemiz lazım.
B.D: Sanki geleceği düşünmektense anı yaşamak ve anlar biriktirmek her şeyden daha önemli bir hale geldi.
Ş.Ö: Kesinlikle. Anda yaşayalım, evet, ama asla geleceğe karşı da sorumsuz olmayalım. Yaşamı kaçırmayalım ama özsaygımızı ve dengemizi her zaman koruyalım.
Yoksa bir gelecek de inşa edemeyiz.
HASTA ÇOCUKLARI İYİLEŞTİRİRDİM
Ş.Ö: Bir kahraman olsam masumlara yardım etmek ve dünya üzerindeki bütün hasta çocukları iyileştirebilmeyi isterdim. Gezegenimiz insan bilinçsizliği ve hatta neredeyse niyeti yüzünden çok zorlanıyor. Kaynaklar azaldı; toprağın, suyun, havanın kalitesi çok düştü. Dünyanın her yerinde bir başkasının faturasını acıyla ödeyen masumlar var. Bu durumu düzeltecek, insanlara o bilinci ve vicdanı yükleyecek sihirli bir gücüm olsun isterdim.
HER KADIN GÜÇLÜDÜR
Ş.Ö: Günümüzde 'kadın gücü' çok altı çizilen bir konu. Kendini güçlü biri olarak tanımlar mısın?
B.D: Kendi hayatını yaratan her kadın güçlüdür bence, çünkü bunu başarmanın zor olduğu bir dönemde yaşıyoruz. Hayatını kurmak, kendi ayaklarının üstünde durmak, bunu maddi ve manevi olarak gerçekleştirmek çok zor. Eskiden daha da zordu mutlaka, ama özellikle bizim jenerasyonumuz tüm bu ayrımcılığın farkında ve bu bilgiyle kamusal alanda kendine yer açmaya çalışıyor. Bilerek yaşamak çok daha zor geliyor bana.