Aile dizimi dosyamızın dün birinci bölümünü yayınlamıştık. Prof. Dr. Kemal Sayar ile röportajımızın devamında Sayar, 'İrademizi yok sayamayız. Başımıza gelenlerden hep atalarımızı suçlayarak çıkmaya çalışmak doğru değil. Hayatımızın direksiyonunda onlar değil biz varız, sorumluluk bize ait. İnsan iradesiyle şekillenir" diyor.
Aile diziminde, dedelerimizi suçlayarak kendi irademizin gerçekliğinden mi kaçıyoruz?
Daha ileri gidip, aile diziminin bahsetmediği bir gerçekten bahsedeyim size; kültürel psikoloji bize neyin doğru veya normal neyin yanlış veya anormal olduğu bilgisinin bizimle ortak soyu bile paylaşmayan insan yığını tarafından empoze edilip şartlandırılabileceğimizi söyler; sembolik düzenin aktarımı olan konuştuğumuz dil ise neyi düşünüp neyi düşünemeyeceğimizi bile belirler. Belirlenimciliğin sonu, ucu bucağı yok; yeter ki insan kendinin irade, özgürlük ve sorumluluk sahibi bir fert, bir şahsiyet olduğu gerçeğinden kaçmaya niyetlenmiş olmasın.
Kader anlayışımız, böylelikle nerde kalıyor?
Jung, "Bilinçli olmayan ne varsa, kader olarak deneyimlenecektir" der. İnsan, yaratılmışların geri kalanından farklı olarak bilinç geliştirmiş bir canlıdır, bu yüzden de onun kaderi diğerlerinin kaderi- ölçüsü (malum, kader Arapçada ölçü-ölçmek demek) gibi değildir. Bizler farkındalığa erişebilme potansiyeli barındıran canlılarız, herkes bunu yapamıyor, bazıları pek az yapabiliyor, ama yapılabildiği ölçüde de anlam verme, kendini izleme, şartlarını değiştirebilme imkanı barındırıyor farkındalık. Kendimize anlattığımız hikayelerle kendimizi, başkalarına anlattıklarımızla onları değiştirebilme şansımız var. Aile dizimi, iyi ve hayırhah bir hikayeleme tarzı değil.
Kendi irademizi yok sayıyor diyebilir miyiz aile dizimi için?
Harry Potter serisinin yazarı J.K. Rowling'in Harward Üniversitesi'nde yaptığı bir konuşmada "Yaşama bakış açılarından dolayı ebeveynlerimi töhmet altında bırakmıyorum. Yanlış istikamete bakmak söz konusu olduğunda, ailenizi suçlamanın da bir son kullanma tarihi vardır; direksiyona geçecek kadar büyüdüğünüz anda, sorumluluk da size geçer" demişti. Kendi yaşamamak fakat yaşanmak, olup bitenleri yönlendirmek yerine onlar tarafından ileriye doğru sürüklenmek gizli arzusunu barındırmıyorsak, doğru hikayeleri yazmaya ve okumaya başlamak gerekiyor.
GERİYE SADECE BOŞANMIŞ ÇİFTLER KALDI
Hayatımızda hep aynı şeyleri yaşamamızın, belli noktalarda takılmamızın belki de işlerimizin rast gitmemesinin hep geçmişe bağlanması doğru mu? Günah keçisini geçmiş olarak seçen bu popüler akımlar aslında insana zarar verir mi?
İnsan neden ona kötülük yapan
birisine teşekkür etsin? Hele ağır travmatik
yaşantılarda bu, çok rencide edici
bir tutum. İnsana verdiği en temel zarar
işte burada, biricik ömrü başkalarınınbir
kurgu eserdeki talihsiz bir karakterin
hatasıymış gibi biganelik içinde
ziyan etmek. Neyi, niçin hissettiğimizi
anlamak için kendimizi takip etmek
gerekiyor, başkalarının hayatını değil,
nesiller önce göçüp gitmiş insanlarınkini
hiç değil. Onlar kendi bahtsızlıklarını
kendi çaresizlikleri içinde yaşadılar,
bugün bizim başka benliklerimiz ve
şartlarımız var. Josephine Hilgard
ve Martha Newman'ın ebeveynlerini
kaybetmiş psikiyatri hastalarını incelediklerinde
ulaştığı ilginç bir bulgu var
mesela, buna "yıl dönümü reaksiyonu"
adını vermişler. Hastaların hastaneye
yatırıldıklarındaki yaşlarının ebeveynin
öldüğü zamanki yaşıyla aynı olma olasılığı
oldukça yüksekmiş. Ebeveyninin
öldüğü yaşta insanlar psikosomatik
olarak fazladan risk altında kalıyorlar.
Bunun yanı sıra mesela ebeveynin
kaybedildiği zamanda kendileri hangi
yaşta iseler, en büyük çocuklarının o
yaşa erdiği zamanda da bu risk artışına
denk gelinmiş. Bilinç dışında yıllarca
kuluçkada kalan ve zamanı geldiğinde
kabuğunu kırıp yayılan düşünceler
barındırabiliyoruz. Ama farkındalığımız
veya yardım istediğimiz insanların
farkındalığı bizi başka bir ışık altında
bakmaya yönlendirebilir. Uykuda olan
kötücül genlerimiz olumsuz çevre
koşullarıyla aktifleşebiliyor veya
olumlu sosyal çevrede de uykularına
devam ediyor.
Aile dizimi seansları düzenleniyor. Ünlü otellerde, dünyaca ünlü denilen isimler yüzlerce kişiye toplu seanslar düzenliyor. Üstelik fiyatları da Euro üzerinden... Bu seanslarla şifalanmak mümkün mü?
Hayır değil. Bu, pek çok saadet zinciri
girişiminde olduğu gibi dönemlik bir
sektör. Sertifika formasyonlu, insanların
çaresizliğinden faydalanan böyle
organizasyonlara itibar etmemelerini
tavsiye ederim insanlara. Yaşamlarını
değiştirecekleri farkındalık, kendi bağlamları
içinde sorumluluk almaktan
geçiyor; öteki türlü soyunun sopunun
hikayesini anlatıp rahatlar belki olsa
olsa. Bu tür katartik/duygusal boşalma
sağlayarak tedavi ettiğini iddia eden
sahte bilimsel yaklaşımlar geçmişte
de rağbet görmüştü. Prizmacılar vardı
bir ara, çok yüksek ücretlerle yine lüks
otellerde duygusal boşalma seansları
yapan. Onlardan geriye bir sürü boşanmış
çift kaldı.
Psikologlar, psikiyatristler arasında aile dizimi eğitimi alanlar da var. Siz alanında usta bir isim olarak bu tür eğitimlere ya da yöntemleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yağmur yağarken küpünü doldurma
yöneliminden maalesef hiçbir meslek
erbabının masuniyeti yok. Elbette sözde
bilimselliğini incelemek için ilgilenenler
de olabilir. Bilimsel yöntem, sınanmakla
ve yanlışlanamazlığı kazanmakla
mümeyyiz, bir argümana en baştan
kapıları kapatmak istemiyor da olabilirler.
Niyetlerine göre değerlendirmek
gerekiyor.
BU NOKTADA KENDİMİZİ KABUL ETMEK BİRAZ CESARET Mİ İSTİYOR?
Geçmiş anlatıları, bizim derinliklerimizin üstüne çekilmiş kalın perdeler de olabilir. Her ne kadar onları aralamamız zorunlu olsa da, bakmamız gereken yer orası değildir; perdeye değil, derinliğe bakmak gerekir. Bu da cesaret ve sorumluluk ister. İnsan kendi biricik varoluşunu cesaretle üstlenmelidir. Kimse bizim ölümümüzü ölemediği gibi, kimse de bizim biricik hayatımızı bizim yerimize yaşayamaz. Seçtiğimiz yol bizim irademizle şekillenir, insan bir sonbahar yaprağı gibi geçmişin rüzgârlarıyla oradan oraya sürüklenmez.
YARIN: SORUMLULUKTAN KAÇAN MODERN İNSAN İÇİN SUÇLU ATALARI