Ünlü oyuncu Ahmet Kural, GÜNAYDIN'a çok özel açıklamalar yaptı. Tüm dünyayı sarsan koronavirüsün herkes için öğretici bir süreç olduğunu belirten Kural, karantina günlerini, Türkiye'nin sağlık sistemi ve salgın sonrası hakkındaki düşüncelerini anlattı.
■
Tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüs hepimizin hayatını derinden etkiledi. Sizin hayatınızda nasıl bir değişime yol açtı? Son yüzyılın en büyük salgınını yaşıyoruz. Dünyanın her noktasını etkisi altına alan ve can kayıplarının her gün arttığı zor bir dönemden geçiyoruz. Sevdiklerimizin, büyüklerimizin ve ailelerimizin can sağlığı hakkında endişelendiğimiz günlerdeyiz. Bizim sağlığımız ve yaşamımız için işlerini sürdürmek zorunda olanların emeklerine şahit oluyoruz. Bizler ise hem kendimizin, hem de toplumun sağlığı için şimdilik evimizde kalıyoruz. Tabii, bu hayatımızı her anlamda etkiliyor. Evde olmak, evde zaman geçirmek açısından demiyorum. İnsanın kendini en güvende ve huzurlu hissettiği yer evidir. Ama bir sürü şeyi de istesek de yapamıyoruz. Bu, hepimiz için çok öğretici bir süreç. Birçok şeyi düşünmeye başladığımıza inanıyorum.
FİKRET'İN PEŞİNDEYİZ HEP
■
Evde vaktiniz nasıl geçiyor?
Vaktimizin çoğunu Fikret alıyor.
O bizim peşimizden koşturacağına
sürekli biz onun peşindeyiz.
Bu dönemde sokak hayvanlarını da
unutmayalım. Mümkünse kapımızın
önüne mama, su koyalım. Herkes
gibi haberleri izliyoruz, biraz sosyal
medya, biraz kitap, biraz film derken
vakit geçiyor. Bir de artık her şartta
spor yapılabileceğini biliyoruz.
"Ben, film sonrası ara bir dönemdeydim. Ama bizim yaptığımız işleri de kapsayan eğlence, yeme-içme sektöründeki günlük yevmiye ile veya duran setlerde çalışan arkadaşlarımızın durumu düşündürücü. Kendimizi değil, bir dayanışma içinde hepimizi düşünmemiz gereken bir dönem bu."
ONLARA DUA EDİYORUM
■
Bu süreçte sağlık çalışanları en ön cephede mücadele ediyor. Onlar için ne söyleyeceksiniz?
Onlar için ne yapsak az... Kendi
canlarını hiçe sayarak, bu salgın illetinden
bütün toplumu koruyup, hepimiz
için inanılmaz mücadeleler veriyorlar.
Bizler evimizde huzur içinde
oturup, sevdiklerimizle güvenli bir
ortamda yaşarken, onlar gece-gündüz
insanlık için tarih yazıyorlar. Sosyal
medyadan ve basından hikayelerini
izlerken gözlerim doluyor. Biz sevdiklerimize
sağlıklı bir şekilde sarılalım
diye çocuklarına, eşlerine ve sevdiklerine
sarılamıyorlar. Onlara hasret
bir şekilde kendilerini işlerine adamış
durumdalar. Doktorundan hemşiresine,
hasta bakıcısından güvenliğine
kadar bir sağlık ordusu gibi bu virüsle
savaşıyorlar. Onlara dua etmekten ve
hayatlarını kolaylaştırmaktan başka bir
şey yapamıyoruz. Ama her seferinde
minnettarlığımızı göstermeli ve onların
bu emeğini el üstünde tutmalı, gereken
değeri vermeliyiz. Hatta geçen gün
şunu düşündüm; bu salgın bittiğinde
bizden sonraki kuşakların da onların
verdiği bu mücadeleyi bilmelerini
ve hatırlamalarını sağlayalım. Birçok
sağlık çalışanı bu mücadelede hayatını
kaybetti. Onlara saygımızı ve minnettarlığımızı
göstermek için büyük kentlerimizin
en büyük meydanlarına kaybettiklerimizin
isimlerini tek tek altına
yazdığımız Mücadele Eden Sağlık Çalışanı
anıtı yapıp koyalım. Allah onlardan
razı olsun, hayatını kaybedenlere
de Allah rahmet eylesin. İyi ki varlar...
SAĞLIK BAKANIMIZ SÜRECİ İYİ YÖNETTİ
■
Salgın Amerika ve Avrupa'daki sağlık sistemindeki aksaklıkları da daha yakından görmemizi sağladı. Ülkemizin sağlık alanındaki çalışmalarını nasıl buluyorsunuz?
Aslına bakarsanız
dünya bu tip bir salgına
hazırlıksız yakalandı. Ülkeler,
olabildiğince hızlı
tedbirler almaya çalıştı.
Duyduğum kadarıyla,
özellikle sağlık hizmetinin
özel ve ücretli verildiği
ülkelerde insanlar için
sağlık hizmetine erişmek
her anlamda zorlaşmış.
Yoğun bakım üniteleri ve
solunum cihazları darboğaza
girmiş. Bu salgının
hızlı yayılmasının bir
etkisi olarak eğer sosyal
izolasyonu sağlayamazsanız,
hastanelerin yükü
bir anda artıyor. Gelişmiş
Avrupa ülkeleri bile sağlık
sisteminin çökme riski
ile karşı karşıya kaldı. Virüs,
gelişmişlik dinlemiyor.
Virüsün yayılım hızı
bütün sağlık sistemlerini
etkiliyor. Burada bizim
ülkemizin avantajı, sağlık
hizmetinin ücretsiz olması...
Alınan tedbirlerin de
sağlık sisteminde bir yük
oluşturmamış olmasının
olumlu etkisini görüyoruz.
Tabii bu konuyu da
bilim insanlarının değerlendirmesi
daha doğru
olur yine de. Ama millet
olarak, bizde dayanışma
daha fazla... Son günlerde
gördük, şirketlerimiz
ortak bir şekilde solunum
cihazı ürettiler. Sağlık
Bakanımız Dr. Fahrettin
Koca'nın, gerek Bilim
Kurulu ile yürüttüğü
çalışmalar, gerekse bilgilendirme
aşamalarında
süreci çok iyi yönettiğini
düşünüyorum. Ayrıca
bizim doktorlarımız, hocalarımız
ve sağlık çalışanlarımız
daha yürekten
ve sistemli mücadele
ediyorlar.
Ahmet Kural "Yeni işlerle önümüzdeki dönem ya dijital platformda ya da bir televizyon kanalında olmak istiyorum. Ekranlarda olmayı özledim" dedi.
MUTFAĞA GİRİP YENİ YEMEKLER YAPMAK EĞLENCELİ
■
Bu süreç size neler öğretti?
İnsanın sağlığı olmadığı
zaman, her şeyin boş olduğunu
gördük. Ne kadar boş şeyler
için kaygılandığımızı, asıl
kaygının yaşam mücadelesi
vermek olduğunu öğrendik.
Sevdiklerimizin sıcaklığının
gerçek yaşama sebebi olması
gerektiğini anladık.
Doğaya ve insana saygının,
sevginin güzel
bir dünyayı şekillendireceği
gerçeği
ile yüz yüze kaldık.
Evde de olunca
pratik hayatla ilgili
de çok şey öğrendim...
Mutfakta
olmak eğlenceli ve
öğretici, yeni yemekler
yapabiliyorum. Temizlik
malzemeleriyle de aram iyi,
onlarla da gün içerisinde vakit
geçiriyoruz.
ANNEME VE BABAMA SARILMAYI ÖZLEDİM
■
Günlük hayatınız içinde yapmayı en çok özlediğiniz şey nedir?
Ben her fırsat
bulduğumda ailemle,
dostlarımla sohbet
etmeye, saatlerce
bir masa etrafında
yemek yemeye çalışırım.
Onlarla vakit
geçirmeyi çok özledim.
Görüntülü olarak
her gün konuşuyoruz
ama anneme
ve babama sarılmayı
özledim. İstanbul'da
sahil kenarında yürümeyi,
koşmayı ve
insanların arasına
karışmayı özledim.
VİRÜS SAYESİNDE KENDİMİZLE TANIŞTIK
■
Kendimizi ve hayatı sorguladığımız bir süreç de yaşıyoruz bu dönem, öyle değil mi?
Evet. Her ne kadar
kaygılarımız yüksek
olsa da insanın
'kendi ile tanıştığı' ve
'kendiyle baş başa
kaldığı' zamanları
yaşıyoruz. Kendi
içinde bir yolculuğa
çıkıyorsun. Kendine
sormadığın soruları
soruyorsun. Daha yararlı
bir insan olmanın
yolu ne olabilir?
Gerçekten neyi daha
iyi yapmalıyım? Yaptığımız
işin topluma
daha fazla faydası ne
olabilir? Özellikle bu
dönemde insanların
gülmeye, tebessüm
etmeye daha çok
ihtiyacı var. Hayatın
özüne odaklandığım
oluyor tabii ki... Bir
temponun içindeyken
düşünemediğin konularla,
ilgilenemediğin
şeylerle ilgilenmeye
başlıyorsun.
SALGIN SONRASI TÜM DÜNYADA İMECE KÜLTÜRÜ HAKİM OLACAK
■
Bu olağanüstü dönem sonrası sizce dünyada nasıl bir değişim olacak?
Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Bir
yerden bir yere giderken, toplumun içine
karışırken, yerken, içerken, gezerken, bir
otelde kalırken, sosyalleşirken, sinemaya,
sete, çalışmaya giderken daha katı kuralların
olacağı bir dünya bekliyor bizi. Bizi
biz yapan dayanışma kültürü kabuk
değiştirerek hayatımıza yeniden
girecek. Bizden sonraki kuşağın
'paylaşımcı ekonomi'
diye adlandırdığı, bizlerin
ise 'imece' dediğimiz kavram,
dünyaya daha fazla
hâkim olmaya başlayacak.
Dijital ortamlar, hayatımızın
merkezine oturacak.
Adapte olanın hayatta kalacağı
bir döneme gireceğiz.
Limitler, ön yargılar ve bakış
açılarında kalıcı değişimler olabilir.
İnsanlara, insanı hikâyelerle anlatma
çabası hiç bitmeyecek. Filmler, diziler ve
diğer sanat faaliyetleri belki daha fazla
hayatımızda olacak. Ama yapılış biçimi, sunuluş
şekli değişecek.