Ah bu ben kendimi nerelerde bulsam, çekilsem sahillere hayaller mi kursam? Şimdi nedir benim durumum? Şudur efendim; yeni yılı karşılamak için İstanbul'u terk etmekteyim, günlerden 30 Aralık, saatlerimiz 14.30'u gösteriyor... Taktığım siyah beyaz çizgili güneş gözlükleri komik mi, yoksa çok mu cool bilemiyorum. Hay Allah! Soracak kimse de yok ki yanımda. Neyse, bavulumu, bilgisayarımı ve az önce elime ulaşmış kocaman kitabı kapıp çıkıyorum evden. Takside giderken sıkı sıkı tuttuğum kitabın kapağını kaldırıyorum. Kapakta kırmızıyla yazıyor onun adı; Mazhar Alanson.
ŞARKI BİR KERE GELDİ Mİ...
İlk sayfada yağlı boyayla boyanmış bir gitar fotoğrafı var. Mazhar Alanson'un müthiş eşi Biricik Suden'in eseriymiş. Sonraki sayfayı çeviriyorum, hadi hadi Mazhar Abi'nin dünyasına dalmak istiyorum, ne göreyim, kendi elleriyle bir not yazmış bana. Şöyle diyor: 'Bana minicikken şarkı söyleyen sevgili Ayşe'ye 2010'da mutluluklar dilerim. Müzik hayatın istemesen de devam edecek. Şarkı bir kere geldi mi hep gelir... M. Alanson' İşte o dakikadan sonra kopup gidiyorum... Küçüktüm, kaç yaşındaydım... 4 mü? 5 mi? Babamla stüdyoya gitmiştik. Mazhar- Fuat-Özkan da oradaydı. Benim onların neden üç kişi şarkı söylediklerini anlamam zaten çocukluğumu yemiş bitirmiş bir hadiseydi. Babam tekti, onlar niçin üçtü? Neyse...
O GÜN ZAFER KAZANDIM
O geldi, Mazhar Abi yani... Küçük kız çocuklarını hiç yabana atmayın, karizmayı 4 yaşındayken bile yakalarız biz. Ablamla ağzımız açık bakıyorduk ona. Kahkahalarına, çalışırken takındığı ifadeye, sandalyede geriye kaykılmasına, aksesuvarlarına... O gün elinde kuru kafa şeklinde bir kutu vardı Mazhar Abi'nin, hani çakmak kadardı. Düğmesine basınca kuru kafadan sesler çıkıyor, bir de ışıklar yanıyordu. Mazhar Abi bana yaklaştı, "Bak" dedi, düğmeye bastı, ben de çığlığı. Kuru kafadan şeker çıkmıştı. Aaa! Olacak şey değildi. Sonra bana gülümsedi... O zaman anlamıştım, Mazhar Abi, size gülümsediğinde sanki bir zafer kazanmışsınız gibi hissetmenize sebep olan insanlardandı. O gün ben zafer kazanmıştım. O gün bugündür bir sürü şeker yedim ama hiç biri öyle tatlı gelmedi... Bütün bunları düşünürken, havaalanına vardım, uçağa giden otobüse bindim, otobüsün öbür uçunda Mega Star Tarkan vardı. Siyah güneş gözlükleri, açık gri hırkası, gri jeaniyle arkadaşlarıyla sohbet ediyordu... Uçakta iki sıra önüme oturdu Tarkan, selamlaştık, el sıkıştık... Sonra ben koca kitabım 'MAZHAR OLMAK'a gömüldüm.
TARKAN KİTABI GÖRDÜN MÜ?
Sayfaları çevirdikçe girdim Mazhar Alanson'un dünyasına. 'Yandım', 'Diday diday day', 'Sarı Laleler', 'Bodrum' nasıl yazılmış öğrendim. Satır satır okudum, sanki o yanımdaydı da onu dinledim. Arkamda oturan iki tane erkek çocuk ittirip duruyordu koltuğumu, Tarkan'ı görmeye çalışıyorlar, çocuklar işte... Yerimi değiştirdim, sanki uzun zamandır görmediğim sevgilimden mektup gelmişti, kimse bölmemeliydi. Her sayfada, her fotoğrafta heyecanlandım (fotoğrafları Cem Yılmaz, Koray Kasap, Sevil Sert ve Serkan Şedele çekmiş, nefisler), öğütler aldım Mazhar Abi'den. Keşke yanımda tanıdık biri olsaydı da ona da gösterseydim şu kitabı, beraber 'vayyy' çekseydik dedim içimden. Uçakta en tanıdık kişi Tarkan. Gidip yanına "Bak sen Mazhar Abi'nin kitabını gördün mü?" demek istedim ona, "Bir gün sen de böyle şeyler yapsan keşke" demek istedim. Yok! Ses etmedim... Az sonra 'Mazhar Olmak' kitabının içinden çıkan Mazhar kokan CD'den Mazhar şarkılarını dinleyeceğim. Evet, evet... ben bugün mazhar olmak istedim. Ben bugün bu adamı bir kere daha sevdim. Bir sanatçı nasıl yaşar, ne yaşar, ne hisseder, neler üretir, nasıl üretir görmek isteyenler bu kitabı kaçırmasınlar derim ve yazımı bitiririm. Ah bu sen Mazhar abi, ah bu sen...